BENİ KÖR KUYULARDA – EMİNE KAPLAN ÖZCAN
Bu kitaptan sonra okuyacağım hiçbir kitap beni bu denli etkileyemez! Okuduğum ilk Hasan Ali Toptaş kitabı ve ben şimdiye kadar neredeydim bilemiyorum. Büyük kayıp! Ucu açık bir başlığın altında ne mi işlenir? İşte; belirsizlik, çaresizlik, cahillik ve seyirlik bir hayat! Evet hayat! Bir genç kızın hayatı! Bahriye ile Muzaffer’in kızı Güldiyar’ın hayatı! Sadece Güldiyar mı giden? Hayır! Her gün, her dakika gidiyor bir hayat. Kimi çekirdek çitleyerek bakıyor, kimisi simit yiyerek. Kimisi elinde akşam çayı, tuzu kuru tabi açmış haberleri “Tüh be yine bi’ kızı öldürmüşler!” diyor. Diyor ama arkasından kim bilir neler de yazıyor zihninden. Ne de olsa giden bir kadın. Vardır elbet bir açığı! Asla güçsüz göründüğü için değildir tabi başına gelen! Kadındır, yanlış yapmıştır mutlaka bir şeyi! Neyse… Sanki bazen biz de yapmıyor muyuz aynı şeyi? Sosyal ağlar üzerinden duyarlı vatandaş rolü oynamıyor muyuz? Kaçımız gerçekten içinde hissediyor bu acıyı? Sıra bana da gelirse ve belirsizlikler içinde yitip gidersem diye gerçekten düşünüyor muyuz? Hayatta en küçük bir haksızlığa tahammülümüz yokken bir sapık yüzünden gidiverirsem ve başıma gelen şeyi kimseye anlatamazsam diye endişemiz yok mu? Kaç genç kız öldürülmeden önce başına geleni anlatabildi ki zaten!
Bahriye düşündü kızına o gün ne olduğunu. Uyuyamadı, yiyemedi, içemedi sadece ağladı ve sordu “Ne oldu sana yavrum, biri canını mı sıktı?” diye. Gözlerinin önünden sayısız erkek geçti kimisi bıyığını burdu, kimisi yaka bağır açık tespihini salladı, kimisi sarı dişlerini göstere göstere güldü… Ama Bahriye tutup çekemedi onları… Soramadı “Ne yaptınız yavruma?” diye. Gözünün önünden geçene değil kalbindekine inanmak istedi ve defalarca sordu canını sıkanının kim olduğunu. Bahriye bir anneydi ve yavrusunun canını dahi sıkan olsa gider dikilirdi karşısına kadın başına! Anlatamadı kimseye içini kemireni ama yine komşusu yetişti imdadına. Ne de olsa elinde büyümüştü Emine’nin de Güldiyar. Baktılar olmuyor dediler bir hekime danışalım. Danışalım ama buna da dayanamadı Bahriye’nin yüreği ve ne olduğunu öğrenemeden, derdine derman olamadan yitip gitti. Herkes izledi. Film izler gibi adım adım izledi ölümü herkes. Yemeden içmeden kesildi Güldiyar da. Gözlerinden yaş yerine taş aktı. Gelen baktı, giden baktı. Yetmedi ticarete döndü, o ağladı başlarına geçen adamlar bundan para kazandı. Tabi gözünden taş akan bir kızı kim izlemez ki? Kimse çıkıp sormadı ‘Neden?’ diye. Kimse tutup bir hal çaresini aramadı. Babası da çaresiz kaldı. Korktu, sindi, sindirildi. Gücü kalmadı kızının, baktı eriyor alıp gideyim köyüme dedi o da olmadı. Hem kız eridi hem baba. Acı çektirerek ağlatmaya çalıştılar zamanla donuklaşan Güldiyar’ı. Birer birer kaydı gitti hayatlar… Giden hayatlar bırakmadı geride kalanları geldi, yokladı. Bahriye ayrılamadı evinden, kızından… Emine komşu sırf iyiliğim dokunur umuduyla girdi Güldiyar ve Muzaffer’in sinema gibi sergilendiği eve. Mutfağı temizledi. Temizlenen mutfak için minnet etti tabii Bahriye… Kadındı çünkü, temiz olsundu elbette mutfağı. Ve dayanamadı Güldiyar daha fazla yaşadıklarına. Birgün cansız bedeni ile karşılaştı onun başına gelenleri sinema gibi insanlara izleten ve bundan para kazanan adamlar. İşte o araç yanaştı kapıya aldı ve gitti cansız bedeni. Giderken Güldiyar, koştu Emine komşu sandıktan Bahriye’nin duvağını aldı koydu kızın başına. Sonra mı? Planları bozulacak diye üzülen adamlar ve çaresizlik içinde debelenmeye çalışan bir baba kaldı geriye, kalmaksa onunki! Ne mi oldu Muzaffer’e? Söyleyeyim gözlerini kızının izlerini taşıyan yere dikti ve baktı kaldı sadece. Yaşayan bir ölüden farksız deriz ya işte öyle kaldı, okuyanın içini parçaladı ama izleyenin umurunda olmadı! Evet evet izleyenin. Adamlar bir baktı kız gitti ama kalan baba da izleniyor, aynen tezgahlarına devam ettiler. Kabaca dükkan dönüyor diyelim. Bu sefer Muzaffer’i izledi insanlar. Herkes izledi de kimse çıkıp sormadı, kimse! Ne oldu bu kıza demedi onca insan! Sorulsa, annesine bile anlatamadığını anlatabilecek miydi sanki Güldiyar?
Ne siz sorun ne ben anlatayım dahasını. İlk sayfadan son sayfaya kadar hep gözüm yaşlıydı. O kadar geç kalmışım ki okumaya! Lütfen, lütfen okumayan varsa okusun bu kitabı. Daha fazla yazmak, daha fazla anlatmak hatta ağlamak, o kalabalığa “Siz ne yapıyorsunuz?” demek istiyorum! Kızı çekip almak, annesinin duvağıyla gitmesine engel olmak istiyorum! Muzaffer’i tutup kaldırmak, “Sen babasın sahip çıkabilirsin kızına, soldurmazsın Güldiyar’ı” demek istiyorum. İstiyorum ama anlatamıyorum işte. Bu kitap nasıl böyle bitemezse, bu gencecik hayatlar da böyle bitemez! Bitmemeli! Hikayeler tanıdık ama hikayeye konu olanlar hep başka ne yazık ki. Sıra dışı anlatıma sahip bu değerli eseri benim gibi hala okumayan varsa mutlaka okusun. Eminim tıpkı siz de benim gibi üzerinde konuşacak çok şey bulacaksınız kitapsever arkadaşlarım. Keyifli diyemiyorum çünkü bu kitap keyifle okunamaz ama iyi okumalar dilerim. Bol kitaplı günler.