Röportaj

KUTUYA SIĞANLAR- ZEYNEP PINARBAŞI-H.İLKER DUMAN

Filozof, yazar ve karizmatik yakışıklı insan Albert Camus’un hayatın anlamsızlığı üzerine haklı yazılar yazıp biz okurları ikna etmişken “Umut/lar” da nereden çıktı şimdi?   Boş hayatın belki de en komik ve kara mizahi gerçeği umut etmek. “Umut ediyorum ki” diye başlayan cümleden, biricik yavrusunun adını umut koyanlara kadar. Hemen hemen hepimiz peronda vakitsiz bir umut bekliyoruz. Hatta dergimizin başarılı yazarlarından Zeynep’in “Karnımdaki Kelebek” adında güzel bir hikâyesi de.

Konuğum “Kutuya Sığanlar” adlı, kısa hikâyelerden oluşan kitabıyla Zeynep Pınarbaşı

Hoş geldin Zeynep…

Merhaba İlker…

Her yazar az biraz da olsa Filozoftur düşüncemden yola çıkarak sormak istiyorum sana “Umut” nedir?

Bir sonraki nefes alışımızı sağlayan zaman. Nefes aldığın sürece umut var demiş Seneca, benim için hep öyle oldu.

Kitabın ilk hikâyesi olan “Karnımdaki Kelebek”in özel bir yazım hikâyesi var mı? Ya da ilk hikâye olmasının özel bir mesajı?

Aslında öykü başlığı hep vardı. Bir arkadaşım sevgilisiyle ayrıldığında “Karnım ağrıyor günlerdir,” demişti. “Çünkü ilişki kangren oldu ve karnındaki kelebekler öldü,” demiştim. O konuşmayı yaptığımız günden beri aklımda bu öykü başlığı oldu. Gördüğüm bir cümle, başlığı olan öyküme yol çizdi.

Kitap 16 hikâyeden oluşuyor. Bu hikâyelerin ne kadarı birebir Zeynep Pınarbaşı?

Birçoğunda yaşanmışlıklar ya da ben varım ama birebir diyemem. Pembe Tavşanın Battaniyesi’ndeki davetiye yıllar önce bana bir arkadaşımdan gelmişti. Otobüsteki Yansımam’da cama yansımasıyla konuşması benim tüm otobüs yolculuklarında kendimle kaldığım anlara dairdi. Karnımdaki Kelebek’in baş kahramanı farklı zamanlarda tanıdığım iki ayrı dostumun da naifliğinden yaşadıkları yüzündendi. Belki en çok Kutuya Sığanlar bir dosta kırgınlığın sonrasıydı. Benim yaşadığım bu kadar kırıcı değildi. Ama her kırgınlık aynı acıyı veriyor insanın kalbine sadece iyileşme zamanı değişiyor.

İkinci hikâyenizdeki Deli Kız lakaplı ana karakter için daha fazla ne söyleyebilirsin?

Ben olmasa da o kızın yaşadıklarını yaşasaydım ben olurdum belki de. Aslında hep hayata tutunan sorduğun umudu içinde taşıyan ama hayata vazgeçme numaraları yapan. Yakın bir dostum gibi hissettim onu yazarken.

Deli Kız’ın etrafındaki kadınlar bir tür kadın dayanışması mı içeriyor yoksa kültürel bir göndermemi mi var?

Yok gönderme değil. Neyya Edebiyat olarak Odessa gezimizin hemen sonrası yazdım. Anılardan, anılarla birleşen kurguların olduğu bir Odessa dosyası oluşturduk. Ben tamamen kurgu yaptım ama o kadınlar biraz da bizdi. Karşımıza bir Deli kız çıksaydı biz de onu bırakmazdık.

Yazarın yazdıklarıyla birlikte topluma bir borcu olduğunu düşünüyor musun?

Borç demek benim açımdan doğru olur mu, bilemiyorum. Yani borçlu görmüyorum ama yazdıklarım hepimize dair şeyler aslında. Bir nevi insanın içinde taşıdığı zaman zaman dışa vuramadıklarını onlara sunuyorum. Belki de okuyarak iç dünyalarındaki gizli saklı şeyler dışa çıktığında bir terapi oluyor. Ben de borcumu böyle ödüyorum diyebilirim.

Yazabilen Zeynep, dışındaki kimdir?

Hep okuyan biriydim. Bunu ilkokul öğretmenime borçluyum. 12 yaşıma gelmeden birçok kitap okumuştum. Sonrasında amcamın kütüphanesi yoldaşım oldu. İş hayatımı sonlandırdığımdan beri hep bir arayışım vardı. Yemek ve mutfak hep ilgi alanımdı. Biraz fotoğrafla ilgilendim ama sonunda okumaktan yana oldum. Beş yıldır aktif olarak edebiyatla iç içeyim. Atölyeler, farklı çalışmalar oldu. Onun dışında ev insanı, dizi izleyen, yemek yapan ve arkadaşları ile hadi bir kahve içelim sözünü yerine getiren.

Zeynep’in bir öykü yazması için ne olması gerekiyor? Ya da Zeynep nasıl bir ortamda yazmaya başlar?

Kaos yeterli. İlk yazı atölyesine başladığımda eşimin babası rahatsızdı ve bizdeydi. Aynı dönemde kendi babamın da bir operasyon geçirmesi gerekti. Evimiz 10 kişilik bir aile haline geldi. En karmaşık, sesli anda bile yemek masasına oturup öykümü yazıyordum. Eğer yazmak istiyorsam ses, karmaşa, kalabalık beni etkilemiyor. Aslında tüm öykülerimi kafamın içinde yazıyorum. Sürekli konu, kurgu aklımın içinde dönüp duruyor. İlk fırsatta da bilgisayarımı bulursam ona yoksa telefona belki bir kâğıda yazıyorum.

Yazarımızın en büyük dayanağı kimdir?

Eşim Hakan.

Bir dayanağın yazar açısından farkı nedir?

Suskun kaldığımda konuşturması, yazamadığımda beni dürtmesi, her zaman desteklemesi. O olmasa da olur muydu? Elbette olurdu ama yanınızda yaptığınızı gören, beğenen bazen de eleştiren birinin olması güzel.

Okurlar bu kitabı nasıl bir beklentiyle okumalı?

Bunu hiç düşünmedim. Okuduklarımı sevmeleri yeterli diye düşündüm hep. Ama şimdi sen sorunca belki de kendilerini bulup kabuklarını kırmaları olabilir. Öykülerin birçoğunda kabuğundan çıkanlar var aslında. Bazen kendi içimizde kalırız. Yıllar önce Mehmet Eroğlu’nun Kusma Kulübü kitabındaki bir cümleyi yazmıştım panoma o benim içindeki durumdan çıkmamı sağlamıştı. Ben de belki birine bir cümle verebilirim.

16 hikâyenin hangisi ilk hikâyen?

Karnımdaki Kelebek

İlk hikâyenizin ilham kaynağı neydi?

Naif olan kişilerin insanlar tarafından zayıf görülmeleri beni her zaman rahatsız ediyor. Yola oradan çıktım.

Kitapta imzaladığın yerin üzerine çizili olan kedinin anlamı nedir?

Aslında o kitap mührü, imzalayabildiğim tüm kitaplara kedi mühründen bastım. Özel olsun istedim. Mart 2019 da çıkan dört arkadaş öykülerimizi birleştirdiğimiz bir kitabımız var. Biraz Gerçek Çokça Hayaldi. Sevgili yazar arkadaşım Nalan İncekara’nın kitap hediyesiydi.

Ne hissettirdi, ilk hikâyen sana duygu yoğunluğu olarak?

Umut ve sevinç…

Çorap nasıl Örülür’ün bir alt metin mesajı var mı?

Aslında yok ama bir yerlerde unuttuğumuz üşüyen, yalnız ve eksik insanlar var. Bize onları hatırlatsın.

Zeynep Pınarbaşı tarihten bir cümlenin noktalama işareti olma şansı olsaydı; bu hangi cümlede hangi işaret olurdu?

Düşünüyorum, öyleyse varım.

Bu cümle sana ne ifade ediyor?

Unuttuğumuz her şeyi. İnsanlar düşüncesizleşti ve diğer insanlarla beraber kendi varlıklarını unuttu. Gösteriş toplumu olduk. Eylemlerimiz kendimiz için değil başkaları için oldu. Bencil, sinirli, umutsuz bir toplum olduk. Düşünmeyi becerebilirsek bence yaşamı sürdürmeyi sağlayabileceğiz.

Sonra Üzülsem’de geçen buram buram hasret ve aşk kokan öykünden istinaden sormak istiyorum; geçmiş, özlem ve anılar nedir sence?

Aşk hariç hepsi benim geçmişim aslında. Gittiğimiz kitapçı yok, oturduğumuz mekanlar değişmiş. Beşiktaş’a her gittiğimde çocukluğumun, gençliğimin yok olduğunu hissediyorum. Özlem, anılar bence insana yaşama dair umut veriyor. Güzel günlerin var olabileceğini hatırlatıyor.

16 hikâyeni neden Tenhada Kalanlar, Mahalle Baskısı ve Yaşamı Abartanlar diye üç ana başlığa böldün?

Hikayelerin kendi içinde bir teması olduğunu düşündüm. Yalnız insanlar, komşular dedikodularına maruz kalanlar ve hayatı olduğundan fazla gören karakterler vardı. Onları bu başlıklarda birleştirdim.

Bir yazarda olması gereken en büyük meziyet nedir?

İyi bir okur ve gözlemci olması gerektiğini düşünüyorum.

Kutuya Sığmayanlar adlı hikâyenin çıkış noktası nedir ve neden kitabın adını verdin?

Kitabımda bir kutu aslında içine sığabilecek çok öyküm vardı ama bunları alabildim. Çıkış noktası da bir kırgınlıktı ama kurguya dönüştü.

Ortaoyunu hikâyesi bizi nereye götürmeli?

Benim büyüdüğüm mahallede sadece aynı apartmandan değil, aynı sokaktan hatta aynı mahallenin içinden bir sürü komşumuz vardı. Birçok yere dağılmamıza rağmen hala görüşürüz çoğuyla. O dönemde insanlar birbirinin derdini bilir sahip çıkardı. Şimdi öyle değil. 13 bloklu sitenin 80 daireli bir apartmanında oturuyorum sadece altı komşum var. Bu beni çok üzüyor.

Sence kimler hiç yazmamalı?

Hayatımı yazsam roman olur, diyenler.

Yeni nesilin kitaba ilgisi hakkında ne düşünüyorsun?

Çabuk sıkılıyorlar. Kitaplar onlar için eziyet gibi oluyor. Ben yeğenlerime sevdirmek için çareler arıyorum ama çok başarılı olamadım. İlk sordukları soru “kaç sayfa?” oluyor. İçeriğini, sevip sevmeyeceklerini merak etmiyorlar. Okuyanlar var ama ben yakın çevremde buna çok şahit olamıyorum. Çok fazla caydırıcı etken var. Telefona gelen ilk mesaj sesi uzaklaşmaya yetiyor.

Anadolu coğrafyasında kadın ve yazar olmak nedir sence?

Kısaca zor demek istiyorum. Söylenecek çok şey var aslında ve ben bunları yazarak anlatmayı tercih ediyorum. Kitapta Çanta Gelin (Vekil’in Oğlu) öyküsü, Çocuk, Aysel’in Görümcesi hatta mizahi bir dille yazmış olsam da Elifka’nın Mezatları buna örnek.

Çocuk adlı öykün neden Mahalle Baskısı altında?

Çünkü çocuğun yoksa aile toplumu içinde ikinci sınıfsın. On iki yıllık evliyim ve ilk günden beri kararımız anne, baba olmamaktı. İnsanlara çocuğumuz yok dediğimde, olsun, diyorlar. Acıyarak. Acınacak bir durum değil bu. İstiyor musun diye sormuyorlar bile. Ben bu baskıyı yaşamadım ama çok fazla yaşayan insan tanıdım. Bu sebeple konuyu mahalle baskısı altına aldım.

En özel hikâyeniz hangisi? Seni en çok içinde barındıran hikâyen?

Değişen Beşiktaş sebebiyle Sonra Üzülsem olabilir.

İkinci Adam Yayınları ile nasıl bir süreç sonucunda kitabını basmaya karar verdin?

Bahsettiğim gibi Biraz Gerçek Çokça Hayaldi kitabımızı oradan bastırmıştık. Bir sorun yaşamadık. Bireysel olarak çıkardığım bu kitabı da onlar bastı. Teşekkür ediyorum.

Gelecekte Zeynep Pınarbaşı için nasıl bir yazar diye sorulduğu zaman ne denilmesini istersin?

“Okuduğumda mutlu olduğum ve yazdıklarını beklediğim bir yazar,” olabilir. Okunabilir olmak. Meşhur olmak gibi değil ama birileri beni okusun, sevsin isterim.

Seni en çok etkileyen yazar kimdir?

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı çok severim. Mehmet Eroğlu beni her zaman etkilemiştir. Murathan Mungan Üç aynalı kırk oda kitabıyla her zaman aklımın bir köşesinde kalanlardan.

Dram yazmayı mı seviyorsun? Yoksa Zeynep’i gelecekte farklı türlerde de görecek miyiz?

Aslında mizahı çok seviyorum. Çoğu dramın içine biraz mizah katıyorum. Mizah en çok istediğim. Her hafta yayınladığım bir Ev kızı tefrikam var mizahi tarafı daha kuvvetli onu roman haline getireceğim. Dram maalesef daha yoğun çünkü yaşadıklarımız bazen çok üstümüze geliyor. Ama mizah ve büyülü gerçekçilik öyküleri yazmak ve kitaplaştırmak istiyorum.

Yeni kitap projeleri var mı?

Sanırım bir önceki soruda uzunca cevapladım.

Okuyucu olmakla yazar olmak arasında en büyük fark nedir sence?

Yazara göre okuyucu daha kör bakışlı yani en azından ben öyleydim. Yazmaya ve derin okumalar yapmaya başladıktan sonra bunu daha iyi anladım.

Bir yazar olarak okuyucuya ne tavsiye edersin?

Çok okumak değil anlayarak okumak gerekliymiş ben biraz geç fark ettim. Son on yıldır daha az ama daha derin okumalar yapıyorum.

Kitabın kaç yıllık bir çalışmanın ürünü?

Öykülerin tamamı son üç yıldır Neyya Edebiyatla yaptığımız çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Ve oradaki çalışmalar sonrası yazdığım tüm öyküler pazartesi14.com da yayınlanmaya devam ediyor.

Kitabını eleştirecek olanlara neyi göz önünde bulundurmasını tavsiye edersin?

Ne desem eksik kalır aslında. Herkes kendi çerçevesinden bakarak okuyacak. Ama isterim bana yorum yapsınlar, benim görmediklerimi bana göstersinler. Bazı arkadaşlar yorum yaparken güzel, diyerek geçiyor aslında onlara eksik gelenler var, söylesinler isterim. Ben beceremesem de onların istediklerini yapabilen iyi yazarlar var. Belki hayatlarına birini daha katabilirim.

Yaşamı Abartanlar’da Beni Ne Zaman Göreceksin’i okuyanlar neye dikkat etmeli?

Her okuyucu kendine ait bir durumu görecektir. Ama bakmak ve görmek çok kıymetli hayata dikkatli gözlerle bakmalıyız.

Son olarak okumak mı daha zor yazmak mı?

Okumak sanırım. İnsan yazdığını biliyor. Ne diyeceğini, nereye varacağını okurken öğreniyorsun. Öğrenmek zor bir süreç.

Zeynep, keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Yeni kitaplarını sabırsızlıkla bekliyorum.

Hüseyin İlker DUMAN

Bir cevap yazın