GRİGORY ZİNOVİEV İLE WHATSAPP YAZIŞMASI – ŞİNASİ TÜRMÜŞ
Balkonda kahvemi içiyor, sigaramı tüttürüyordum. Whatsapp’ıma bir mesaj geldi.Gönderen kişi: GrigoryZinoviev. Bu da neyin nesi? Haha, haliyle rehberimde öyle biri yok, kim bu takma adı kullanmış olabilir derken ve rehberimde olmayan birinin ismi nasıl mesajlarda görünür diye kendi kendime sorarken mesaja bakasım geldi:
“Selam yoldaş.”
“Selam, kimsiniz öğrenebilir miyim? Ha bu arada çok orijinal bir sahte ad bulmuşsunuz; Lenin, Marks, Che neyse de Zinoviev kimsenin aklına kolay kolay gelmez.”
“Ben Grigory Zinoviev.”
“Ben de LevKamenev, haha.”
“Aptal yoldaş, seninle dalga geçtiğimi mi sanıyorsun, ben Zinoviev, maktul Rus devrimci, Lenin’in, Troçki’nin yoldaşı; Kamenev’in en sıkı dostu. Öbür dünyadan mesaj gönderiyorum sana.”
“Öbür dünya akıl hastanesi mi oluyor, haha?”
“Anlaşıldı bana inanmayacaksın, o halde inanman için birkaç ipucu vereyim; şu an kahve içiyorsun, sigaran Winston ve üzerinde Che baskılı beyaz bir tişört giyiyorsun; oldu mu seni sidikli yeni yetme sosyalist.”
Bir an şaşırdım.
“Karşı komşumuz musunuz ya da eşek şakası yapmaya çalışan bir arkadaş.”
“Hâlâ inanmıyorsun değil mi? O hâlde şunu söyleyeyim. Her yerde ben ve Kamenev ile dalga geçmene ne demeli? Hâlâ beni bir arkadaş sanıyorsun değil mi? Peki kafanda tasarladığın ve henüz kimseye bahsetmediğin Stalin’in büyük temizliğiyle ilgili parodi kitabından bahsetsem inanır mısın bana?”
Rengim sarardı, bu kitaptan gerçekten kimseye bahsetmemiştim ve kafamda toparlar toparlamaz yazmayı düşünüyordum. Bu nasıl bir şaka; hani kahve içmem falan gizli kamerayla açıklanabilir de, beynimin en derinlikleri, sırlarımın ifşası, mahremimin bilinmesini neyle açıklayacaktım. Öğle vakitleriydi ve hava güneşliydi fakat bu duyduklarımdan sonra hava yavaş yavaş griye sonra da karaya çalmaya başladı.
“Yo- yoldaş nasıl olur?”
“Öbür dünyadaysan bal gibi olur, burada birçok şey mümkün.”
“Be- ben anlamıyorum.”
“Detayları düşünme öldüğünde öğrenirsin.”
“Yoldaş ama anlam veremiyorum, hadi diyelim böyle bir şey mümkün, bunca kişi arasından pek bir vasfı olmayan beni mi buldun mesaj gönderecek.”
“Vasfın olmadığına hemfikiriz ama sana bu mesajları göndermemin sebebi umarsızca hiç düşünmeden biz eski devrimcilerle dalga geçmen. Utanmıyor musun haksızlığa, işkenceye uğramış ve sonunda öldürülmüş insanlarla dalga geçmeye. Bunlar yetmezmiş gibi, bir de tüm bu alayları bir kitapta toparlamayı düşünüyorsun. Bu ne cüret?”
“Yoldaş bunları sadece kendim ve etrafımdakileri eğlendirmek için yaptığım şakalardı, işlerin buraya geleceğini tahmin edemezdim. Ayrıca yoldaş sen Türkçe yazışmayı nasıl öğrendin?”
“Dedim ya burada birçok şey mümkün.”
“Peki, ne istiyorsun benden?”
“Ben mi? Hiçbir şey sadece o koca çeneni tutmanı.”
“Daha dikkatli olurum artık. Ruhunuzu incitmek gibi bir niyetim yoktu. Toprağa karışmış, olan biten hiçbir şeyden haberiniz yok sanıyordum. Troçki nasıl?”
“Bilmem ondan haberim yok. Biz ölüler yaşamımızdan önceki kişi ve olayları biliriz fakat sonraki olaylardan bihaberizdir. Bu dünyada zihnimizde birikenler orada işimize yarıyor diyebilirim. Yani öbür dünya var diye bu dünya tamamen anlamsız ve boş olmuyor. Bu yüzden ben sana soruyorum, Troçki’nin akıbeti, Stalin’in, devrimin akıbeti ne oldu?”
“Nereden başlasam? Troçki’yi Mexico City’de öldürdüler, sizden 4 yıl sonra. Ayrıca 1938’de Buharin’i de kurşuna dizdiler. Stalin ise 1953’te iktidarını pekiştirmiş bir hâlde ve İkinci Dünya Savaşı kahramanı olarak öldü.”
“Dünya savaşı çıktı demek.”
“Evet, Stalin Hitler’i bozguna uğrattı ve kahraman oldu.Siz de öldüğünüzle kaldınız yoldaş.”
“Sovyetler’e ne oldu, Sosyalizme?”
“Devriminiz 1991’de iflas etti, Sovyetler dağıldı. Dünyada ayrıca daha neler neler oldu, uzun hikâye… Ama Sovyetler’in son Genel Sekreteri Gorbaçov size iade-i itibar yaptı. Hiç yoktan iyidir.”
“Bize çok haksızlık yapıldı.”
“Biliyorum. Stalin sizi ezdi geçti. Buldozer gibi üzerinizden geçti. Haşere gibi dağıttı sizi, işin ilginç tarafı tam da haşereler gibi salya sümük ağlayarak ölüme gittiniz. Haha ölü biriyle konuşmak iyiymiş; bayanlar baylar Grigory Zinoviev ile konuşuyorum Bolşevik Devrimi’nin en büyük mimarlarından.”
“Aşağılık herif yine alaya başladın.”
Karanlık dağılmış, güneş yine doğmuştu, korkum geçmiş alaycılığım ve neşem geri gelmişti.
“Bir şey diyeyim mi; Kamenev senden daha yakışıklı ayrıca Stalin’de öyle. Allah’ım bu ne adaletsizlik adam hem seni öldürüyor, hem yıllardır hayalini süsleyen devrimin başına geçiyor, hem de senden daha yakışıklı; haha.”
“Seni sidikli yeni yetme sosyalist.”
“Ayrıca yoldaş çok gıcıksın, senin o kibirli suratına insanın bir yumruk indiresi geliyor. Stalin’in seni neden öldürttüğü belli.”
“Bu çeneyle sen hâlâ nasıl yaşıyorsun ben de ona şaşıyorum.”
“Yer var mı orada yoldaş, baya merak ettim orayı. Sezar’ı, Einstein’i görürüm bari.”
“Geçen gün Büyük İskender’le satranç oynuyordum.”
“Geçen gün derken, yoldaş. Orada zaman kavramı nasıl; çizgisel mi dairesel mi? Haha, GrigoryZinoviev’le alay ediyorum hem de bizzat onun karşısında.”
“Hayatımda senin kadar iğrenç, acımasız bir pislik görmedim.”
“Öyle deme yoldaş. Rüyamda sık sık sizi görüyorum, sizin yanınızda Stalin’le savaşıyorum fakat ne hikmetse Stalin hep bir yolunu bulup kazanıyor.Hükümranlığı bilincimin en derinlerine işlemiş demek ki.”
“Neden bizim tarafımızdasın kaybettiğimiz için mi?”
“Evet, mazlumlara karşı özel bir meyilim ve sempatim var.”
“Seni zavallı, zayıf şey; mazlumlara sempatisi varmış. Şuna kendi zavallılığımı örtmek istiyorum demiyor da.”
“Sizinle dalga geçme sebebim de belki adalete olan susuzluğumdandır. Adaletsizliğe karşı olan korkumdandır. Gücün hâkimiyeti karşısında kendime pay biçmem, orada kendime de bir yer bulma isteğimdendir belki de. İşte ben bunlarla dalga geçiyorum hem de acımasızca, çünkü ben de güçlüyüm ben de kazanan taraftayım demeye çalışıyorumdur”
“Hem mazlumun hem gücün yanındayım diyorsun, bu ne çelişki?”
“İnsanoğlu işte, karmaşık… Bunu en iyi sizin Dostoyevski bilir.”
“Sümüklü böcek filozof çıktı.”
“Yoldaş sen de iyice beni şamar oğlanına çevirdin.”
“O da ne?”
“Şamar oğlanını öğretmediler mi sana?”
“Her şeyi tüm ayrıntılarıyla öğretmiyorlar burada.”
“Neyse önemi yok.”
“Devrim bitti dedin.”
“Evet yoldaş, bir nevi sosyalizm kaybetti, kapitalizm kazandı. Gerçi günümüzde herkes Sosyalist olmuş ne hikmetse ama sizin anlayacağınız tarzda sol çok mevzi kaybetti. Sen bilmezsin ama Doğu bloğu çöktü, Varşova Paktı dağıldı, Berlin Duvarı yıkıldı ve en önemlisi sizin biricik Sovyetiniz bitti.”
“Tüm çabalarımız, ölümümüz boşa gitti diyorsun yani.”
“Bilmiyorum. Bir şey diyeyim mi yoldaş? Tüm bu olanlar bana çok koyuyor. Sizin ölümünüz, Büyük Temizlik; içime sinmiyor. Her şey başka türlü olabilirdi belki de. Sosyalizmin bitişi…”
“Yoldaşların ölmediği, bunca katliamın yaşanmadığı ve hatta hatta insanların dil, din, ırk, ekonomik ayrım gözetmeksizin adil ve özgürce yaşadığı bir dünyayı o kadar isterdim ki belki de tüm bu haylazlığım bunlara olan açlığımdan. Neyse, siyasi demagoglar gibi konuştum. Günümüzü bir bilsen bu tür kavramlar o kadar çabuk tüketiliyor ki hiçbirinin değeri kalmadı neredeyse. Bir günlüğüne çağımızda yaşasan kusarsın.”
– Ben de bunları isterdim filozof şamar oğlanı.
– Öğrettiler mi anlamını?
– Evet, burada her şey çok hızlı. Bak yoldaş, Stalin bizi boğazlamasaydı biz onu boğazlayacaktık. Devrim, eşitlik diyorduk ama hepimizi harekete iten itici güç iktidardan pay alma hırsıydı. Yani zalim mazlum yok, belki şanslı ya da şanssız var. Bu söylediklerin belki bambaşka bir insanlığın olduğu bambaşka günler de mümkün olur. Ki umarım olur çünkü öbür dünya dedikleri yerde sizin dünyanızdan pek farklı değil, belki biraz daha iyi ve imkânları biraz daha geniş fakat hiyerarşi ve hırs burada da var.
“Evrenin kodları oraya da sinmiş diyorsun yani.”
“Aynen. Neyse yoldaş benden bu kadar. Sürekli bizimle dalga geçen bu pislik kimmiş merak ettim.”
“İstediğini elde ettin mi peki?”
“Sayılır. Anladım ki sen de bizler gibi, diğerleri gibi zayıfsın, bu alaycılığının altında çok da büyük bir şey yok, alelade bir insansın.”
“İyiymiş.”
“Ama artık bizimle dalga geçerken daha dikkatli ol, oradan duyuyoruz seni.”
“Siz diğer dünyadakiler bizim tüm hareketlerimizi izliyor musunuz, ürkmeye başladım.”
“Merak etme, bizi ilgilendirenleri biliyoruz sadece, yani özgürsünüz rahat olun.”
“Tamam yoldaş, söz bir daha sizden bahsederken daha dikkatli olacağım. Ayrıca o kitabı da yazmayacağım, zaten saçma sapan bir şeydi.”
“İyi bari, hadi çaw şamar oğlanı.”
Zinoviev’le konuşmamız bitmişti. Kısa bir süre sonra whatsappıma baktığım da ismi ve mesajları silinmişti. Şaşırmadım; ah şu Hollywood filmleri, bize hiçbir şeye şaşırmamayı öğrettiler.
Balkonumda dalgın dalgın parlak güneşe bakıyordum. Sonra Zinoviev’in sözlerindeki çelişkiyi fark ettim. Sadece bizi ilgilendirenleri izliyoruz derken neyi kastediyordu. Şimdi ben Büyük İskender’i düşünürken onun mu benden haberi olacak ya da Ashab-ı Kehf’teki Kıtmir’i. Ürperdim doğrusu. Öbür dünya nasıl bir yer acaba? Tanrı, zaman, sosyalizm, Gorbaçov… Aman iyi ki bu umursamazlığım var, boş ver her şeyi; geçti, hepsi geçti. Bir sigara daha yakıp güneşin keyfini çıkardım.