Ben Hariç Herkes – Şinasi Türmüş
Merhaba, ben herkes; ben hariç herkesteki herkes. Bay ben’in bugün hiç yazası yok, bu yüzden onun yerine onun haricindeki herkes adına bu satırları ben kaleme alacağım. Dedim ya ben herkesim, o hariç tabii. Bu yüzden burada herkes adına konuşacağım. Beni oluşturan öğelerin bazıları iyi bazıları kötü, bazısı mütevazı bazısı kibirli, kimi namuslu kimi namussuz; bende ne mi var? Ne ararsan gırla; sevgi, merhamet, inanç, özlem, bıkkınlık, sapıklık, kahpelik, iğrençlik vesaire vesaire… Neandertallerden, Homo Sapienslerden beridir varım ben; ne Sapiensi beni derinliğine araştırırsanız sudaki ilk canlıdan beri yeryüzünde koşturup duruyorum. Suya düşen ilk cemreden, dondurucu kıştan, soyu tükenmiş dinozorlardan beridir varım. Dört mevsim, yedi kıta; her zaman ve mekânda ben varım.
Herkesi sevdim yani kendimi, herkesten nefret ettim yani kendimden. Ne aşklar yaşadım hiç bitmediler; haha öldüler, toprak oldular, kemikleri bile kalmadı; tarihin çöplüğüne uzayın boşluğuna itiliverdiler. Ah inim inim inliyorum; seviyorum o da beni seviyor; herkes herkesi seviyor, bu ulviyet bu ruhaniyet hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor; sonra ne mi oluyor: Güm! Uzay boşluğuna, toprağa, kemiğe, küle… Zaman ve uzay bana o kadar acımasız davrandı ve davranıyor ki neyse…
Bir kız sevdim, bir 40-50 milyar adet vardır. Onunla, onlarla ne serüvenlere atıldık; çok sevdik, çok aldattık. Birbirimize merhem olduk, birbirimize yara olduk, yara hiç kapanmaz diyorduk, kapandı o da geçti, yerini bir yenisine bıraktı. Annemi, babamı sevdim, bu içimi ısıttı, hayaller kurdum, çok masum hayaller; çelişik gibi görünecek ama bu masum hayaller bana cinsel coşkunluk verdi, bu cinsellik kötülüğe dönüştü; irin, kan, lağım, pislik. Allah’ım masumiyet nelere gebeymiş. O kadar midem bulandı ki kendimden, boş durmamayı kendime salık verdim, bir uğraş edindim. Kendime katlanamıyordum. Ben, benim midemi bulandırıyordu. Kusacağım, bu öyle bir kusmuk ki dışarı atamayacağım, kusmuğumda boğulacağım. Uğraşın verdiği dikkat dağıtma; bu beni biraz dengede tuttu, dingin yaptı. Babam öldü, annem ellerimde can verdi, ölmeden önce gözlerinin içine baktım. O gözlerde benden başka bir şey yoktu, benden sonra ne olacak bunun hali der gibiydi. İçim sızladı, bir söz var ya gözyaşlarım pınar gibi aktı. Bende de olan buydu. Onun ölümüne mi yoksa bana olan diğerkâmlığına mı ağladım bilmiyorum. Ben bu sevgiyi hak edecek ne yaptım onu da bilmiyorum. Bir lağım olan ben, bu ruhaniyeti niye hak eder. Bu sevgi bedenime fazla geliyor, vecde geliyorum; ah anacığım, ondaki bu sevginin verdiği enerji beni kımıldayamaz hale getiriyor, atomlarıma ayırıyor; bu mekândan hemen çıksam diyorum, yerin dibini boylasam bu da yetmez, o dibi daha da kazsam, kazsam da kazsam, gitsem de gitsem, yok olsam, hiç olsam, o müthiş şeyin tadına varsam. Varlık, ah o melun yok mu; bana ağır bana fazla geliyor, taşıyamıyorum onu, 80 kilogram civarı olan kütle onu taşıyacak donanım ve güçte değil.
Ne kitaplar yazdım ne sistemler kurdum. Büyük İskender de benim, Roma’yı da ben kurdum. Spinoza’nın panteist tanrısı var ya işte o benim, ben herkesim, tabii başta da dediğim gibi o hariç.
Tarih boyunca sayısız kahpelik yaptım. Sayısız kişi öldürdüm. Kundaktaki bebeklerin katili var ya işte o benim. Ben bir sapığım, pisliğim, tecavüzcüyüm. Zavallıyım, acınası durumdayım, pislikten, sidikten, sperm ve dışkıdan hoşlanırım bu cinsel açıdan beni sertleştirir. Kimseye görünmeden bir yerlerde yiyebileceğim kadar dışkı yemek isterim, bu iğrençlik, o dışkının damağıma verdiği o iğrenç tat bana o kadar zevk verir ki, bu zevk cennet bahçesinin hurmalarını geride bırakır. Aldatmadan, arkadan vurmadan hoşlanırım; bunu çoğu zaman hiçbir sebep yokken zevk için yaparım. Bağrımda Marquise Sade diye birini de taşırım. Taht oyunları dizisinde RobStark’ın öldürüldüğü, kanlı düğün var ya, işte o sahne benim tarih boyunca yaptıklarımın kısa bir özeti gibidir.
Nerede bir taciz, tecavüz, görürseniz orada ben varım. Biri birine zulüm mü ediyor, bir emekçi saatlerce karın tokluğuna mı çalışıyor; işte tüm bunların sebebi benim. Dedim ya ben herkesim, herkes olmak ne kötüymüş.
Hem iyiyim hem kötüyüm; ikisi de bende sonuna kadar mevcut. Daha geçen gün anacığım gibi sevgilim de elimde can verdi. Kahroldum. Size daha iğrenç bir şey söyleyeyim mi. Bu lağım, bu iğrenç gerçekten kahroldu, rol yapmadı; hani rol yapsa lağımlığına, iğrençliğine yani genel olarak ilkelerine sadık olduğu için bende saygın uyandırırdı. Ama ne gezer, küçük kız çocukları gibi ağladım. Ben tarihin pisliği: mıymıymıy, hüngür hüngür ağladım. Hiçbir ilkem yok, tamamen başıbozuğum. Sanırım doğa beni nasıl yaratmışsa harfiyen onun emirlerine uyuyorum, bilmiyorum.
Ben griyim bende siyah da var ak da var, dedim ya ilkem yok başıbozuğum; karmakarışık, zavallı acınası bir şeyim. Bende her şey var, açın tarih kitaplarını bakın, haklı olduğumu göreceksiniz.
Yazacaklarım şimdilik bu kadar. Aslında ciltler dolusu yazılacak şey var da; bunlar zaten yazılmış, tekrarın âlemi yok. Biraz da ben hariç herkesteki “bay ben” yazsın; bugünlerde pek suskun. Kendini benden yani herkesten farklı sanıyor. Ne hoş! Cam fanusundan çıksın, o soğuk kibrinden biraz taviz versin de iki kelam bir şey söylesin, yazsın. Yazısının adı da “yeryüzünün tek istisnası” olsun. Ha haha!