DAVALIK – HANDAN KILIÇ
Sedat, “Davacıyım,” dedi. “Hepiniz gördünüz.”
Herkes susuyordu. Az önce gülüşürlerken olay nasıl buraya geldi anlamamışlardı. Ama kısa süre sonra en uzaktaki masada biri kel öteki tıknaz iki adam birbirine yaklaşıp fısıldamaya başlayınca diğerleri de taşlarına dönüp bir anda muhabbeti kavgaya çeviren adamları duymazdan geldi.
Kahveci Halil kavganın çıktığı masaya yaklaştı, “Çay için gençler,” diyerek iki ince belliyi bıraktı. Suratlarının hala asık olduğunu görünce bir fıkra anlatayım bak size diyerek herkesin duyacağı şekilde başladı konuşmaya:
Adamın biri “Evlilik duş almak gibidir. Önce girmek çok zor gelir ama girdiğinde dünyanın en güzel şeyi olur” diyerek arkadaşına “Evlen artık oğlum” diyormuş. Tabi bizimki “Yok abi, boş ver, ben kendimle zor uğraşıyorum,” diye inatta. “Oğlum evlen, seninle zaten hatun uğraşacak, duş diyom lan,” diye de ısrarcıymış. Gel zaman git zaman “İlla evlen,” diyenin yengeyle davalık olduklarını duyan arkadaşı aramış adamı. “Ne oldu oğlum, hani evlilik duş almak gibiydi?” diye sormuş. Adam da “Kanka sorma, hamamda kese attırırken yakalandık,” diye yanıtlamış.
Halil sözlerini bitirdiğinde kahvedekiler kahkahayı patlattı.
“Helal hamamcıya, budur olay,” diye sesini yükselten Fişek, o heyecanla kasketini yere düşürdü. Alayım derken, sandalyesi devrilince kahvede bir kahkaha tufanı daha koptu.
Masadaki Duba Kâmil gülmekle yetinmedi bir de laf soktu. “Ne amcası, amca aynada gördüğündür. Geçti senden Fişek, bundan sonra donunu toplasan yeter sana. Şimdi koşa koşa gidersin yine helaya.”
Yanındaki Dingil Fehmi, “Sus lan, adam kavga bitsin diye uğraşıyor, şimdi siz başlamayın. Yiyeceksin tokadı, sen de göreceksin,” diyerek Kamil’i susturdu. Fişeğin sandalyesini yerden kaldırdı.
Arkadaki masada tavla oynayan emekli öğretmen Fuat, yanındakine dönüp “Mizahın da bir sınırı var, haddini aştı Sedat. Tamam tüy sıklet falan da ne biliyorsun sen adamın ne edeceğini, illa çıkarıp göstersin mi? Hem asıl iri yarı adamınki sıkıntı,” deyince kendisi de kilolu olan kasap Salim “Şimdi Fazıl’da da suç var, ne alakaymış o, güç insanın yediğindedir, ver eti, ver tatlıyı, Sedat göstersin Hanya’yı Konya’yı Fazıla.”
“Zaten onda da suç var, karşısında koskoca olimpiyat şampiyonu duruyor. Kaç sene geçmiş tamam ama sen ancak kahvede çocukken bilek güreşi yapmış adamsın. Boyuna posuna bakmadan haddini bilmezsen o da lafını eder,” derken kahveye Şevket girdi. Selam verdi ilk masaya oturdu.
“Halil abi bir çay yolla,” diyerek içeri seslendi.
Omuzunda havlusu ile iki ayağı bir pabuca girmişçesine hareket eden Halil, “Buyur komutanım çayın hazır, kahveni de şimdi yaptırıyorum,” diyerek ocağa koştu.
Sedat ile Fazıl birbirine baktı. “Hadi,” diye işaret etti Fazıl. “Davacı olsana,” diye mırıldandı.
Sedat o hırsla kalktı. “Komutanım,” dedi. “Bu adam bana tokat attı, davacıyım, aha izi de yüzümde duruyor.”
Şevket bir Sedat’ın kalıbına baktı bir de Fazıl’a “Utanmıyor musun lan, devleti meşgul etmeye, bunun için,” diyerek güldü.
Sedat olayı anlatmaya çalıştı; şiddetten yana olmadığından bahsederken “Dur bakayım, sen şu şampiyon değil misin, yılların güreşçisi, şiddet karşıtıymış, sevgi kelebeği misin oğlum sen, bozdurma ağzımı, kimsenin görmeyeceği yerde…”
Sedat hala izaha çalışıyordu:
“Ne söylüyorsun şampiyon, yorgunum, bırakın da çayımı içeyim, ters ters giden bir arabayla duvara toslamış gibiyim, sabaha kadar ilçenin o kuytusu senin bu kuytusu benim gezdik. De gidin de davanızı kendiniz görün.”
Fazıl komutanın tavrını görünce Sedat’a kaş göz yaptı. Sedat anlamazdan geldi. Halil kahveyi getirince mevzuunun çok uzadığını düşündüğünden “Hadi Sedat şampiyon, oldu bitti, barışın öpüşüp koklaşın, bak yıllardır görmemişsiniz birbirinizi ama ikiniz de bu toprağın çocuğusunuz yahu. Beraber çelik çomak oynardınız şu ilerdeki boş arsada. Şimdi ne oluyor böyle. Bizi güldüreyim derken kavgaya nasıl tutuştunuz anlamadık ki!” dedi.
Sonra Sedat’ın kulağına eğildi. “Misafir hem, Alamancılar böyle densiz oluyor malum. Büyüklük sende kalsın,” diyerek sırtını sıvazladı. “Hadi tokalaşın gençler.” Fazıl duymazdan gelip masadan kalktı, hızlı adımlarla uzaklaştı. Sedat ardından bakarken “Bir dahaki sefere görürsen sen,” diye mırıldandı.