Hikaye

ESKİ DOSTUM – BEYZA SÜNETCİ – 16 YAŞ

 

Akşam saatlerinin son demleriydi. Monotonlaşmış iş çıkışlarından birindeydim ancak dünyaya devamlı böyle manasız düşüncelerle bakarken her ayrı gün, ayrı iç bunalımlarını beraberinde getiriyordu. Neyse ki benliğimin büyük kısmını oluşturan bu özelliğimi artık kabullenmiştim. Otobüs durağına doğru yürüdüm, zaten tanrının unuttuğu yerde olduğunu savunduğum evime tek bir otobüs gidiyordu, gelir gelmez atladım. “Hep aynı yüzler.” diye düşünmeden edemedim, yine de ne yalan söyleyeyim, hepsini kendi ütopyamda özel kılmıştım, hepsi hikayemin birer parçasıydı.

Arka koltuklardan birine yerleştiğimde camdaki yansımadan arkamda senin oturduğunu gördüm, eski dostum. Cam kenarlarını sevmezsin sen, ne diye gidip oturdun ki oraya? Belki sadece o kenarda ben oturmayı sevdiğimden, tartışmaya girmektense kolay yoldan uydurduğun bir yalandı bu. Yok. Sanmıyorum. Düşünceli biri olduğunu aslında biliyorum ama bunun yerine çoğu zaman küfürbaz halinin arkasına gizlenirsin sen ya da belki artık seviyorsundur cam kenarlarını. Neticede insan bazen geçmişte sevdiği bir şeyden uzaklaşabiliyor  ya da tam tersi işte! Sen biliyorsun beni. Mesela geçmişte sevmiştin beni ama şimdi o geçmişe uzak olduğunu da tahmin edebiliyorum. Geçmişe uzak olmanı yeğliyorum.

Canını acıtan, aslında ondan öncesinde canını okşayan biri vardı. Sürekli onun sana fazla olduğunu söylerdin, hiç şansının olmadığını… Onun da seni sevdiğini hemen yanındayken gizlice söylediğimde nasıl duraksadığını, onca duygunun içinde hangisini hissedeceğini şaşırmış olduğunu hatırlıyorum. Ona onu sevdiğini söylediğin esnadaki utangaç – ve masum ama duysan sen bu sıfata şiddetle karşı çıkardın- halini hatırlıyorum. Muhtemelen sen de her an hatırlıyorsun ve belki de yanında olduğum esnalarda bu senin güzel zihnini dehşetle tetikliyor, bilmiyorum. Uzaklaşmaya dair tüm bahanelerin belki bu yüzden. Yok. Bu uzak bir ihtimal. Biz birbirimizin canını acıttık öyle değil mi? Kavgalar ettik. Bana verdiğin oyuncak askerleri hatırlıyor musun? En sevdiklerindi, en azından sen öyle söylemiştin. Tek tek rafıma dizdiğim askerlere daha fazla bakmayı, gönlüm ne kadar büyük olsa da elvermedi, topladım attım. Gerçi hâl böylelikle canımı daha fazla acıtan bir duruma bağladı.

 

Evet seni cam kenarında gördüm. Komiktir sana çaldığım şarkıyı açtım hemen arkandan, belki bir şekilde ses içine işlemeyi becerir diye umut ettim ama sanmıyorum. Sen sevmiştin o şarkıyı. Hatırlıyor musun? Hani halledebilmekle ilgili olan… Yol boyunca neden halledilebilir şeylerin üstesinden gelmeyi bir kez bile denemedik diye düşündüm. İnan ki bir cevap bulamadım. Sen kırılgan bir insansın. Belki daha fazla kırılmamak adına küfürbazlığın yanında umursamazlığın da ardına saklanıyorsun. Belki ondan dedim ama inan, bir cevap bulamadım. Yalnızca “belki” dedim işte. Şimdi oturduğun yer bana oyuncak askerleri verdiğin yer, muhtemelen küs olduğumuz bir zamanda dayanamayıp birbirimize güldüğümüz duraktan bindin otobüse de. Ben de senden ve birçoğundan sonra umursamazlığın arkasına saklandım.

 

Gözlerim dolmuş, bakışlarım donuklaşmıştı. Bu “aynı yüzler” beni öyle görecekler sandım. Görmediler. Zaten sen de duymadın, şarkıyı yani. O yolu yan yana çekmeyi çok içten dilerdim eski dostum. Ancak tek başıma yolun sonuna gelmiştim. Bakkal Oğuz abiden ekmek aldım, eve çıktım, kendimi yatağa atıp gözlerimi canımın acısıyla kapattım. Sanki altı yıl öncesinin bile kırgınlıklarını göz kapaklarıma yüklemiş gibi… Ve kirpiklerim oynaşmaya başlayıp gözlerimi açtığımda da sanki göz kapaklarıma yüklendiğim o kırgınlıkları şakaklarımdan ileri süpürdüm. Acı saçlarıma karıştı, kulaklarımdan girdi, alnımda gezindi. Acı bedenimde yolculuğa çıktı, şu sonu olmayanlardan. Acı benimle savruldu. Ben nereye gideceğimi bilemedim, o bilemedi. Bir akşam daha geceyi bekleyemeden kendimizi kaybettik acım ve ben. İçimin derinlerinde yatan şeyleri çok içeri ötelediğimi zannetsem de yakamdan tutup dururlarmış meğer. Bu yüzdendir ilk fırsatta bir sayının kuvveti misali sonuncusunu da öncekilere katıp gün yüzüne bir fazla çıkarmış. Ben aslında derin bir insandım. Sadece şu an bundan daha iyisini düşünemiyorum. İçimdekileri kusamıyorum. İçim büyüyor, sen büyüyorsun, ben büyüyorum…

 

Bir cevap yazın