DÜĞME – İPEK DİZDAR
Ben demiştim. Daha dikerken demiştim de ne alt komşumun ne üst komşumun umurunda olmuştu. Tutunmak için düğüm gerek demedim mi? Bir de makine ile tak tak üzerimden geçtiler. Deliği tutturamasalar parçalanmıştım. O nahif deliğime polyester ipi doladılar da doladılar. Ama düğüm olmadan ne kadar tutunabilirdim ki?
Ben incecik bir sedef düğmeyim. Denizlerin dibinden mavinin içinden geliyorum. Yeşil yosunları andıran menevişlerim, turkuazım, mercanlardan yansıyan grup renklerim var. Usta terzilerin diktiği has ipeklilere yakışırım. Deliklerimi kumaşa ibrişimler yanaştırır. Dı. Evet dı, yanlış okumadınız. Ayaklar ile baş karışmadan, değerlinin itibarı düşürülmeden, herkese layığıyla davranıldığında böyleydi. Şimdi geçmişimizi, soyumuzu sopumuzu bilmezlerin elinde polyester düğme ile bir tutuluyoruz. Kırılganlığımız, nahifliğimiz göz ardı ediliyor. Oysa giysilerin en önemli takılarıyız biz. Bak makineler ile geçiverdiler üzerimizden. Duyarsızlaşan soydaşlarıma ise ayrı bir kırgınım. Düğüm atılaydı iyiydi. Son bir ip tutuyordu al işte o da sıyrıldı kumaşın kaygan liflerinin arasından. Bu kadar yüksekten düşersem başıma neler gelir, kırılırım tutun beni dostlar. Halıya çarpıp yatağın altına fırlıyorum çıt çıt çıt çıııtttt seke seke bir toz yumağı durdurana dek yuvarlanıyorum. Vay başıma gelenler. Gömleğin sahibi hay senin gibi düğmenin diye söyleniyor acelesi varmış da haydaaa şimdi tüm kombini değiştirmesi lazımmış da. Vır vır vır … Peşime düşmüyor haspam. Eli iğne tutmazın teki bu kız, bulup dikmez şimdi beni. Bildim işte eğilip aramıyor bile etrafıma bulaşmamaya çalışarak kala kalıyorum öylece. Ne mümkün oda kapısı hızla kapandığında sırnaşık toz yumağı üzerime uçuşuyor. Öhö öhö öh tıkanıp gideceğim, git öteye. O gitse başkası gelecek bir tane değiller ki. Tozla karışmış saçlar var, birkaç firkete, ileride parlayan zincir mi? Uzun bir süre buradayız anlaşılan. Eski rütbeme kavuşacak mıyım acaba? Bir yatağın köşesindeki zincir, bir ben suskun yerimizi yadırgıyoruz. Firketeler saçlarla olan muhabbete toz yumaklarını da dahil etmişler. Mide bulandıran bir samimiyet. Susun susun kapı sesi mi o? Geri döndü galiba. Biriyle mi konuşuyor? Yok onun tiz sesi değil bu daha tok bir kadın sesi, diğer ses kuş cıvıltısı gibi seke seke konuşuyor. “Uslu duracan di mi güzel kızım,” diyor tok sesli. “Tamam annem. Çocuk odası var mıdır bu evde? ”
“Bu abla tek yaşıyor kızım. Bak kâğıt kalem getirdim sana otur resim yap, hiçbir yerleri karıştırma emi? Susarsan falan benden iste. İşimizi çabucak bitirip evimize gidelim. Dur bakayım notta ne yazıyor? Temizlik dip köşe olacakmış, koltukları yatakları çek diyor. Arka camları yetiştirirsen sil, diyor. Bak kâseye paramızı da bırakmış. Bir an önce işe koyulalım da tez bitirelim.”
Esintiden camların açıldığını anlıyorum. Sırnaşık kül rengi toz daha yanaşıyor yanıma. Parlaklığımı yitiriyorum çekil üstümden. İlk elektrik süpürgesi çalışmaya başlıyor. Salondan geliyor ses. Pıtır pıtır ayak sesi yaklaşıyor aydınlık çizgide bir çift ayak görüyorum. Çorapların önü koyu pembe. Annesi sesleniyor. “Tuvaleti arıyorum annem,” Yoo bayağı odada geziniyor. Eğilip yatağın altına bakınca göz göze geliyoruz. Yani ben onu görüyorum o beni, bilmem. Keşke bu çocuğun düğmesi olsaydım. Elbisenin yakasından bakınırdım şimdi. Annesi bir daha seslenince koşa koşa salona geri dönüyor. Sıra yatak odasına gelene kadar evin diğer yerleri süpürülüp siliniyor, balkon yıkanıyor. Nefesim daralıyor zaman geçmiyor bir türlü. İnşallah yatağı çekip temizlik yapar. Amin amin amin… Öğleden sonra sıra odaya gelene kadar küçük kız bir iki kere daha giriyor içeri. Sanırım makyaj malzemelerini inceliyor. Annesi her defasında oturup resim yapmasını söylüyor. Resme düğümlüyor kızını. Benim de bir düğümüm olsaydı…
Kadın camları silerken inip çıkan ayaklarını görüyorum, geniş kısa küt ayaklar. Alacalı patikleri var. Gayretli bir kadın, işini hakkıyla yapmaya çalışıyor yatağı çeker di mi? Çeker çeker. Ama bu tozlarla birlikte makina yutarsa beni. Kalbim olsa yerinden çıkacak. Camlar bitip sıra yerlere geliyor. Makineyi ortalarda gezdirip arada kapatıyor. O makina benim umudum mu kara deliğim mi olacak bakalım. Yatak üzerimizden kaymaya başladığında tozlar kıpırdanıyor. Üzerimi örten yumak kenara yuvarlanıyor. Kız “Annemmm karnım acıktı,” diye bağırarak odaya dalıyor. Annesi Dur kız basma diyemeden toz yumakları pembe çoraplarına dolanıyor. Ne kadar çıtı pıtı bir şeymiş. Kumral saçların örgüsü belinde bitiyor. Annesi ayaklarını süpürüp kışalamaya çalışırken. “Annem bak bir kolye var orada,” diye bağırıyor. Annesi bir kolyeye bir tozlara bakıp “Pasaklı kız!” diyor. Kime? Anne zinciri almaya yöneldiğinde kız hopp beni alıp avucunda hapsediyor. Oh yerden kurtuldum. Anne zinciri makyaj masasına bırakırken sesleniyor “Şurayı süpürüp geliyorum sen git ellerini yıka güzel kızım. ”
Banyoya girdiğinde minik avuç açılıp beni dikkatle inceliyor. Üzerime lavanta kokulu sabunu döküp bir iyi yıkıyor ki hiç böyle parlamamışımdır. Menevişli gözleri ile karşılıklı parlıyoruz. “Bulduğum en güzel düğme sensin,” diyor. Deniz resmime yapıştırırım ister misin? Sağlam yapıştırsa bari.