Röportaj

BAL CAMBAZI – İLKAY AYDOĞAN

Günümüzün çocukları için hayat çok zor. Gelişen teknolojiler, kirlenen doğa bir çocuk için olabilecek en kötü ortam ama neyse ki en azından bir süre de olsa zihinlerini bu zehirli dünyadan uzak tutmanın bir yolu var. Çocuk kitapları.

Bugünkü konuğumuz, “Bal Cambazı” kitabının yazarı İlkay Aydoğan.

İlkay Hanım hoş geldiniz…

Kitabınızdaki kısa biyografiniz dışındaki İlkay Aydoğan kimdir?

Merhaba, ben meraklı hikaye avcısı! Öncelikle hoş bulduk! Anne, eş, dost, hayvansever ve canı isteyince iyi bir aşçı olmanın yanı sıra… Hayat paldır küldür akıp giderken saçma ayrıntılara kapılıp ardındaki hikayeleri merak etmeyi seviyorum. İyi fal bakarım, spiritüel konuları çok araştırırım. Bu yüzden yakın dostlarımın bana taktığı isimden ilhamla Kocakarı Hikayeleri adında bir kişisel blogum da var. Yalnız başıma yemek yerken, komplo teorisi trendlerini izleyip uzaylı videolarında gezinmek en gizli hobim. Bunun dışında ormana aşığım. Fotoğraf çekmek benim için başka bir hikaye anlatıcılığı. Sırt çantası hep hazırda bekleyen göçmen kuşum. Ve sihire, peri tozlarına inanırım. Ha bir de hala Metallica dinliyorum.

Sizce çocuk nedir?

Bence çocuk, geldiği ülkenin dilini bilmeyen bir bilge. Hayatın iksirini çözmüş ama o dili konuşamadığı için kimseye anlatamayan bir üstad aslında. Anlatamadıkça hırçınlaşması, huysuzlanması da bu yüzden. Yıllar geçtikçe, yeni ülkenin dilini öğrenecek ama bu defa esas hakikati unutacak. Hayatın iksiri neydi sahi? Bu soruyu sormak bile aklına gelmeyecek belki de…

Çocuk kitabı yazmanın bir altın kuralı var mıdır?

Yalınlık, özgünlük, hikayenin kalbi ısıtması, hangi yaştaki çocuğa anlattığınız gibi unsurlar önemli. Çocukta net ve basit bir imge, duygu bırakabilmeli. Yeri geldiğinde kreş öncesi oyun grubu çocuğu için metin kullanmadan sadece resimlerle, bir melodiyle bile hikaye anlatabilirsiniz. Hangi enstrümanlarınızı nasıl kullanacaksınız ve kimin için hangi şarkıyı çalacaksınız?  Sanırım bu işte, sanat ve zanaati birleştiren kısım da burası zaten.

İlk yazmaya başladığınızda ne hissettiniz?

Ergenlik yaşlarındaydım. Siz de tahmin edersiniz ki en yalnız ve en vahşi hissettiğiniz zamanlar… Bütün kimyanızın alt üst olduğu böyle bir dönemde, kendimi tanıyıp ifade etmenin bir yolunu keşfetmiş olmak benim için terapi gibiydi. Lisede çeşitli şiir, şarkı, kompozisyon, piyes denemelerimden sonra yakaladığım duygu ise şuydu: “Galiba melodimi buldum!” Bu, sörfçünün uzun zamandır beklediği dalgayı yakalaması gibi. Yolumu her kaybettiğimde, kalbimin çağrısını her unuttuğumda bu hissi hatırlıyorum ve soruyorum kendime: “Şimdi hayatımın melodisi ne? Aynı şarkıyı dinlemek zorunda değilsin. Neyi söylemek isterdin?” Biyografimde merakla atıldığım onca maceradan sonra, hala aynı melodinin peşinde olduğumu fark etmek de güzel tabii.

Sizi etkileyen yazarlar kimler?

Roald Dahl ailece favorimiz. Ursula Le Guin, Clarissa Estes, Michael Ende, Thomas Mayer, Judith Malika Liberman, Julia Donaldson, Feridun Oral, Şermin Yaşar ki daha çocuk kitapları yazmaya başlamadan onu takip edenlerdenim, yaratıcılığın sınırlarını biyografisiyle çok iyi kanıtlayan çok yönlü bir yazar. Bir de hikaye anlatıcılığı konusunda çok ilham aldığım pek çok yönetmen ve senarist var ama liste burada çok uzayacak…

Yurtdışında yaşayan bir yazar olarak çocuklar arasında bir fark olduğunu düşünüyor musunuz?

Çocuklar her yerde aynı. Sadece ekonomik ve sosyal koşullara göre şekillenen öncelikler var.  Yetişkinlerin ebeveynlik modelleri farklı olunca dolayısıyla çocukların davranışlarına ve büyüme serüvenlerine yansıyor. Ama Türkiye’deki ebeveynlerin aşırı korumacı ve kontrolcü bir yaklaşımı olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte çocuğu birey olarak kabul etmiyoruz, saygı konusunu es geçiyoruz. Bu konuya gelene kadar Türkiye’deki genel çerçeveye baktığımızda, konuşulacak çok daha hayati ihtiyaçlar ve konular var ama yerimiz kısıtlı maalesef.

Bu kitabı yazmaktaki amacınız neydi?

Çocuklar için yazdığım hikayelere bakıyorum; hepsi kalbimi ısıtan bir anın, bir kahramanın kağıda düşen anıları. Üzerine biraz peri tozu, biraz hayal gücü. Hepsi bu. Bal Cambazı’nı, arıcılık yapmış olan dedem ve anneannemle geçirdiğim çocukluk anılarımdan esinlenerek yazdım. Onların sayesinde arılara ilgim ve hayranlığım hep vardı. Yıllarca izlediğim, araştırdığım arıcıların gerçek yaşam öyküleri de not defterime eklendi bu yıllar boyunca. Sonra Bal Cambazı çıktı ortaya.

Neden çocuklar?

Çünkü benim için onlara ulaşmak, yetişkinlerin kalbine sesimi duyurmaktan daha kolay ve mutluluk verici. Her zaman dinlemeye daha açıklar. Ve hayatta karşılaşacakları canavarlara, kötü kraliçelere karşı bir o kadar da savunmasızlar. Bu yüzden hem bir pedagog hem de yazar olarak kalbimin çağrısını dinlemeye çalışıyorum. Ve Çocukluğun Krallığı’nı gücüm yettiğince korumaya, çeşitli projeler üretmeye, elimdeki en büyük hazineyi onlarla paylaşmaya çabalıyorum: Masallar, şarkılar, hikayelerle onların tertemiz kalplerine iyi’nin tohumlarını ekmek ve elimden geldiğince zorluklarla karşı umut ve cesaret vermek için. Özellikle etik, ahlaki, insani değerler anlamında toplumsal çürüme belirtileri baş gösteren bu karanlık dönemden geçerken, çocuklara dört kolla sarılmamız, korumamız gerekiyor.

Pedegog eğitimi almaya nasıl karar verdiniz?

Kızımın doğumuyla birlikte çocuk gelişimi, ebeveynlik gibi konular üzerine çok araştırıyordum. Onun Waldorf Pedagojisi esintili bir yuvada kreşe başlamasıyla bu eğitim modeline aşık oldum. Ağır çalışma koşullarından dolayı tam zamanlı reklam yazarlığını bırakmaya karar vermiştim. Yuvanın kurucusu olan dostumun bir gün “Sen neden Waldorf eğitmeni olmuyorsun? Tam senin hamuruna göre bir yol.” diye sormasıyla ilham perileri başıma üşüştü ve dört senelik eğitimin ilk tohumu da böylece atılmış oldu.

Sizce kitap yazmakla reklam yazarlığı arasındaki en büyük fark nedir?

Bambaşka yollar ve belli noktalarda benzer işler. Farklı; çünkü reklamcılıkta her şey çok hızlı. İlhamın uzuuuun uzun gelmesini bekleyene kadar, belki de o iş çoktan yayına girmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla çok kısıtlı zamanda hele iş acilse belki sadece birkaç saat içinde tekniğinizi, sanatınızı konuşturmak zorundasınız. Sanatın bütün dallarına hakim olmanız önemli; gündeme ve çalıştığınız markaya ve rakiplerinin hikayesine, hedef kitlenize vs… Tamamen duygulara ve algılara göre hitap ederek yazmakla birlikte reklam daha mekanik ve teknik bir platform.

Benzerlikler var çünkü ikisi de hikaye anlatıcılığı. Özellikle çocuk edebiyatını konuşacak olursak, en kısa en yalınlaştırılmış haliyle o hikayeyi anlatmanız gerek. Süslü ağdalı olmadan. Reklam da öyle. Hatta bazen sadece bir görsele, logoya ya da iki kelimelik slogana sığdırılmış bir marka/kampanya hikayesi gibi…

“Dağda Gece” adlı çocuk kitabı için bestelediğiniz şarkılarda ilham kaynağınız neydi?

Bu kitap projesinin lideri olan hocam, doçentimiz Roberto Pellacini, bana ve diğer Waldorf Pedagogu arkadaşlarıma projeyi açıkladığı günlerde, masalların uçsuz bucaksız denizinde geziniyordum. Bitirme tezimi “Doğa Güçleri ve Elementer Varlıklar ile Masallar Üzerinden Eter Bedeni Güçlendirmek.” konusu üzerine çalışmıştım ve defterler dolusu not birikmişti heybemde. Ve tabii ki perilerin, cücelerin, boynuzlu atların dünyasından ilham perileri çokça uğrar olmuştu yazdıklarıma. Bilirsiniz, tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey olması gerektiği zamanda olur. (Kocakarı konuştu.) O şarkılar da söylenme zamanı geldiğinde heybemden dökülüverdi notalara işte. Bütün hikaye bu.

Çocuk şarkısını bestelediğinizde ne hissettiniz?

Bestelediğim anda değil ama sonradan yaşadığım pamuk şekeri gibi zamanlar oluyor. Seneler önce yuvada çalıştığım dönemde yazıp bestelediğim ve hala çemberde kullanılan başka şarkılar vardı. Gün geliyor, hala o şarkıların söylendiği hatta evde ailecek ezberlendiği haberlerini alıyorum. Minikler yuvadan uçup büyüseler de hala iletişimde olan bazı ailelerden gelen mesajlar, yaptığınız işin ne kadar sorumluluk yüklü olduğunu yine ve yine hatırlatıyor bana. Çocukların kalbinde, onların rengarenk pırıl pırıl kalplerine yakışacak ve belki yıllarca hatırlayacağı ne bırakmak isterdiniz? Bir hikayeyi ya da şarkıyı yazmayı bitirince, bu soruyu sormak sağlama yapmak gibi. Belki üreten kişi olarak benim için tamam ama… Bu eser çocuklara, onların ruhuna yakıştı mı?

Bal Cambazı bir çocuğa ne hissettirmeli?

Hayatta zorluklar hep var. Ama mucizeler de!

Yeter ki umut etmekten vazgeçme! Yeter ki doğadaki her bir canlıya şefkatle sevgiyle yaklaş. Çünkü doğa bizim yuvamız ve mucizeler bazen onda saklı.

Kitabın resimlerini hazırlarken dikkat ettiğiniz bir nokta var mıydı?

Sevgili çizerimiz ressam Ümmühan Tunçtürk ile pastel tonlar ve sade çizimler olması yönünde ilk görüşmelerimizi yaptık. Önceliğimiz buydu. Hikayenin kahramanı, kurgusu, mekanlar konusunda sürekli iletişimdeydik ama sevgili Ümmühan, kendi üslubundan yalın ve sıcak dokunuşlarıyla kitaba çok güzel hayat verdi.

Sizce ebeveynler günümüz çocuklarından ne beklemeli?

Ebeveynler ya da eğitmenler olarak, çocuklardan beklentilerimiz daha çok kendi öznel değerlendirmelerimizden ya da egolarımızdan besleniyor. Ve maalesef kaç yaşında olursa olsun kendi serüveninde çocuğun büyüme ritmini, biricikliğini es geçiyor; sürekli yaşıtlarıyla bir karşılaştırma telaşına kapılabiliyoruz. Çocuktan tek beklentimiz, onun çocuk gibi çocukluğunu doyasıya yaşayabilmesi, yeri geldiğinde canı sıkılması olmalı. Özellikle yedi yaşına kadar, akademik yüklemeler, onu oyundan mahrum bırakacak yoğun aktiviteler bu hayat maratonunda sanılanın aksine çocuğun bütünsel gelişiminde sağlık sorunları ve dezavantajlar getirebiliyor.

Günümüz çocuklarının karşılaştığı en büyük sorun sizce nedir?

Ekranlar! Gün geçtikçe doğadan kopuk bir hayat yaşıyor olmamız. Ve dolayısıyla çocukların bütün duyularıyla beden evlerini ve dış dünyayı deneyimleyebileceği oyun alanlarının sentetik bir hale dönüşmesi gibi sorunları sıralayabiliriz.

Başka projeleriniz var mı bize kısaca bunlardan bahsedebilir misiniz?

Uluslararası pedagojik bir ekiple üç senedir bir kaynak materyal kitabı üzerine çalışıyoruz ve sonunda basılmak üzere. İçeriğinde yaş kategorilerine göre dünyanın çeşitli ülkelerinden masallar, hikayeler, parmak oyunları, tekerlemeler ile eğitmenler için doçentlerimizden makaleler yer alacak. Bunun dışında Bal Cambazı kitabı için masal çemberlerimiz devam edecek ve ayrıca sosyal sorumluk ayağında bazı projeler var. Bir de büyükler için bir kitap projesi var ama ibilgisayar başına oturup yazılmayı bekliyor.

İlkay hanım keyifli söyleşi için teşekkürler…

Ben teşekkür ederim.

Herkese bol bol peri tozu ve yaşam sevinci diliyorum.

Bir cevap yazın