Dünyanın Sonuna Hoş Geldiniz
Mutlaka, hayatınızın bir saniye süren küçücük bir kısmında olsun farkında olmak, farkındalık, farkındalık yaratmak gibi tabirleri duymuşsunuzdur ki insan hayatını bir şeylerin farkında olarak ya da en azından farkında olmaya çalışarak yaşamalıdır.
Peki size minik bir soru “farkındalık yaratmak” ne demek? O kadar duyuyoruz çevremizde ama anlamını biliyor muyuz? Elbette bilenler vardır içinizde fakat ben bilmeyenleriniz varsa diye kısa ve net bir şekilde açıklamak istiyorum. İçe dönük keşiflerimiz hariç birini veya bir topluluğu bir konu, bir olay hakkında bilgilendirmek farkındalık yaratmak olarak tanımlanır. Ne demiş Michael Kitson “Farkındalık, başarının anahtar bileşenidir. Eğer sahipseniz öğretin, eğer yoksa arayın,” yani anlayacağınız farkındalık aslında bilgi paylaşımının ta kendisi.
İnsan olarak hepiniz bir kerecik olsun herhangi bir konuda farkındalık yaratmışsınızdır. Yaratılan bu farkındalıklar akılda kalıcı olmadıkları sürece genelde unutuluyor. Çevremizden edindiğimiz farkındalıkları geçtim bir insanın farkında olarak yaşaması gereken şeylere bile dikkat etmiyoruz bazen. Örneğin orman yangınlarına.
Kendiliğinden veya insanlar tarafından pek çok yangın çıktı şimdiye dek. Özelliklede geçtiğimiz yıl, 2021’de tam tarih vermek gerekirse 28 Temmuz 2021’de başlayıp 12 Ağustos 2021’de ancak kontrol altına alınabilen yangın oldukça büyük bir zarar verdi hem ağaçlık alanlara hem de o çevrede yaşayan canlılara. Düşünsenize 15 günde yalnızca 360 saatte 299 yangın çıkmıştı. Bu da her 1 saat 20 dakikada bir tane yangın çıkması demek. Her 1 saat 20 dakikada ağaçların azalması ve havanın daha çok kirlenmesi demek.
Şimdi size ağaçların önemini anlatmak istiyorum ve gözlerinizi kapatıp yaşadığımız ülkede hiç ağacın olmadığını hayal etmenizi istiyorum. Neler olurdu? Bi düşünelim. Az önce bir tanesini söyledim zaten. Soluduğumuz hava kirlenmeye başlar ve yavaş yavaş azalırdı. En sonunda oksijen fakiri bir ülke olurduk. İnsanlar teker teker hayatını kaybederdi. Belki de en sonunda bu toprak parçası üzerinde yaşayan hiç kimse kalmazdı. Toprağın verimliliği azalırdı çünkü ağaçlar toprağın humus oranını arttırırlar ve bitkiler için daha besleyici bir toprak üretirler. Humus ne diyecek olursanız, humus bitkisel ve hayvansal organik atıkların toprakta bulunan mikroorganizmalar tarafından parçalanması ile oluşan madde, bir nevi gübredir. Ağaçlarda bu gübrenin oranını arttırarak toprağın daha verimli olmasını sağlarlar. Ağaçlar özellikle yaz aylarında havanın daha serin olmasını da sağlarlar. Böylece ekstra bir enerjiye ihtiyaç duymaz ve enerji tasarrufu yapmış da oluruz. Ağaçlar aynı zamanda insanları güneşin zararlı ışınlarından korurlar ki bence ağaçların en önemli faydalarından biri de budur. Ultraviyole ışınlara maruz kaldığınız zaman cilt kanseri olma ihtimaliniz yüksektir. Biliyorsunuz ki kanserin her türü tehlikelidir. Düşünsenize dünyadaki herkesin bir anda cilt kanseri olduğunu sanırım bu bir kabus gibi olurdu. Şahsen ben ürperdim.
Ağaçlar olmazsa olabilecek şeylerin hepsini anlatsam da hani dedik ya “soluduğumuz hava kirlenmeye başlar ve yavaş yavaş azalırdı,” diye. Oksijen azalırsa en sonunda tamamen yok olur değil mi? İşte size bir soru daha peki “Oksijen yalnızca 10 saniyeliğine ortadan kaybolsaydı ne olurdu?” Kısacık bi cevap veriyim “Dünyanın sonu olurdu.” Peki neden? Diyelim ki oksijen 10 saniyeliğine yok oldu. Tamam mı? Şu an oksijen falan yok etrafınızda öncelikle insan vücudunun %60’ı oksijenden oluştuğundan vücudumuzun %60’ı yok oluverirdi. Oksijen 10 saniyeliğine yok olup gittiğinde onunla beraber denizler, okyanuslar, göller, dereler de dahil olmak üzere bütün sular anında yok olurdu. Ayrıca hidrojen en hafif element olduğundan dolayı bir daha geri dönmemek üzere uçar giderdi. Oturduğumuz bütün binalar da toza dönüşürdü. Betonun ana bileşenlerinden biri de oksijen. Herkesin iç kulağı feci şekilde patlardı. Atmosfer basıncı %21 oranında azalırdı. Yani ne bekliyorsunuz? Ayrıca dünyada kalkış yapmak üzere olan bütün uçaklar yere çakılır, uçuşta olan uçaklar ise bu 10 saniye boyunca havada süzülürdü. Dünyanın mantosunun ve yüzeyinin %45’i oksijen olduğundan büyük bir yükseklikten düşeceğimiz de kesin. Güneş’ten gelen ışınlarda havada bulunan parçacıklar aracılığıyla dağılır, atmosferin %21’ini yok etmekten söz ediyorsak sanıyorum hava nispeten daha karanlık olurdu. Yer kabuğu da aniden kırılmaya başlardı ancak korkmayın. Bunların hiçbirini göremez, duyamaz ve hissedemezdik çünkü oksijen vücut ağırlığının %60’ını oluşturur. Tüm hücrelerimizde vardır. Bir anda pof diye küle dönüşürüz. Bu da demektir ki dünyada yaşamın bitmesi için yangınlardan koruyamadığımız ağaçlarımızın yok olması ve bunun sonucunda oksijensiz kalmamız yeterliymiş. Biz bu orman yangınları konusunda farkındalık yaratmazsak ağaçlarımız, ormanlarımız bu şekilde yok olmaya devam ederse size söyleyebileceğim tek bir cümle olur. O da “Dünyanın sonuna hoş geldiniz.”.