İçinde bulunduğumuz çağa ve bugüne gelene kadar bu dünya üzerinden nice medeniyetler, milletler, dinler ; nice savaşlar, kültürler, zalimler, mazlumlar ; nice liderler, sıkıntılar, zaferler ; nice aşklar, ayrılıklar, ölümler ve daha sıralanabilecek birçok öge- geçmiştir. Bu olayların iç yüzünü kalemin gücü ve sihriyle ; “Söz uçar yazı kalır.” sözüyle de destekleyerek daha iyi öğreniyoruz. Biraz kalemin gücünden bahsedelim :
“Kalem kılıçtan keskindir.” diye bir atasözümüz var, bilirsiniz. O kadar doğru ki… Mesela Nazım Hikmet “Akrep Gibisin Kardeşim” adlı şiirinde o kadar keskin bir dil kullanmıştır ki bıçak gibi saplanır birden hayatın akışına. O şiiri okursunuz ve birkaç dakika durup hayatın neresinde olduğunuzu sorgularsınız. “Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin.” kısmını okuduğunuzda doğrulup harekete geçme isteği uyanır belki de üzerinizde.
Kalemle yapılan cihadlar, bazen, savaşarak yapılan cihadlardan daha zor ve daha etkilidir. Çünkü silahla toprak fethetmek başarılabilir ama yazarak akıl ve kalp fethetmek herkesin harcı değildir. Mesela ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, olağanüstü zekasının ve stratejisinin yanında çok da iyi bir kaleme sahipti. Okuduğu binlerce kitap, onun ufkunu daha da genişletmişti. Yazdığı kitapların da yanı sıra karşılıklı devlet çıkarları açısından ona teklif edilen bir antlaşmayı reddedeceği zaman gönderdiği yazılı mesajlarda kullandığı üslupla nokta atışı yaparak karşıdakini incitmeden işleri halletmeyi de başarabilmiştir.
Aşık olursunuz, diliniz söylemeye cesaret edemez belki ama kaleminiz yazmak ister. Kaleminiz burada ya bazı duyguları dindirmenize yardımcı olur ya da naif bir aracı görevi görür. Bunu,şairlerde sıklıkla görürüz. Sezai Karakoç’un “Mona Roza”sı,aşık olduğu ama söyleyemediği Muazzez Akkaya’ya yazdığı bir akrostiştir. Gerçi o,Muazzez Hanım’ı, “Okuldan bir arkadaşımdı”diye tanımlar ama ben şiiri okuduktan sonra sadece arkadaş olarak gördüğü çıkarımını yapmıyorum. Cemal Süreya’nın “Üvercinka”sı, Özdemir Asaf’ın “Lavinia”sı ve daha pek çok şairin pek çok aşkına yazdığı şiir,kalemlerinin inceliği kadar bir o kadar da sağlam duruşu sayesinde ortaya çıkmıştır. Shakespeare’nin en çok tanınan eseri “Romeo ve Juliet”teki şu cümlelerin ortaya çıkıp kalbimize işlemesi için seven bir kalp ve kalemden başka bir şeye elbette ihtiyaç yoktu :
-Juliet : Binlerce kez iyi geceler sana!
-Romeo : Binlerce kez beter olsun gece,senin ışığın yoksa.
Şairlerden bahsetmişken; kalem yıllar boyunca insanların zorluktan çıkmasına neden olduğu gibi insanları zora da sokmuştur. Birçok şair, yazar, gazeteci; kalemleri yüzünden çeşitli cezalara mahkum edilmiştir. Hem de gırla. İnsanların düşünceleri bazen de onları çıkmaza götürür. Tamamıyla yanlış olduğundan mıdır? Sanmam. Olsa olsa başkasının kalemiyle denk düşmediğindendir. Keşke herkesin penceresi, ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş olsa. Özdemir Asaf der ki : “Bir şeyden yana isen belki varsındır. Bir şeye karşıysan gerçekten varsındır.” Ama keşke kalemin kılıçtan keskin olduğu bu topraklarda fikirlerimizi rahatça,keskin bir dille ifade edip savunabilsek. Güzel günler görebilecek miyiz çocuklar? Güneşli günler?
Son olarak güzelliklerin yanında olumsuzluklar da olsa kalemimizin kırılmasına izin vermeyelim ve kendi doğrumuzdan asla vazgeçmeyelim. Kalemimizin gücüne güvenelim ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için;nereden geldiğimizi unutmamak,gittiğimiz yerde kaybolmamak için okumayı ve yazmayı bırakmayalım.