Halley Dergisi

SONBAHARA GİRERKEN

11 Eylül olmasına rağmen Antalya hâlâ bayağı bir sıcak. Geceleri her ne kadar sonbaharın serinliğine kavuşsa da gündüzleri bir hayli etkili sıcak. Mamafih yine de sonbaharın geldiği benim için çok ilginç bir şekilde belli oldu. 1 Eylül itibari ile içimde kitap okumaya karşı bir ateş ve o ateşin pişirdiği bir kitap okuma aşkı yeniden oluştu. Yazın Antalya sıcağında gözenekleriniz bile ter yoluyla hüngür hüngür ağlamaktan yorgun düşerken haliyle okumak pek de mümkün olmuyor.

Bir Eylül sabahı gözlerimi açar açmaz ilk yaptığım iş telefonuma bakmak yerine aşkını mahmur gözlerle arayan çılgın bir aşık gibi çalışma masama bakmak oldu. Gözlüğüm olmadığı için iyi göremesem de gözüme okumadığım kitaplardan birini kestirdim. Yaklaşık bir saat sonra da önümde açılmış, bana içini sunarken buldum Stefen Zweig’ın Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat’i.
Bu satırlar belki abartı gelebilir fakat Zweig’ın edebiyatın tanrılarından olduğunu düşünüyorum. İnsan psikolojisinin analizi ve yerinde betimlemeleri kesinlikle çağının ötesinde. Beni ilk etkileyen, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabı ile başladı. Belki sulu göz diyeceksiniz ama o kitabı okurken ağlamayacak birini tanımıyorum. E-kitap olarak telefonumdan karınca duası gibi okumuştum. Bu arada o kitaba 3 üzerinden 2.9 veririm.
B. K. Y. Y. S.’ye dönecek olursak kitap, kadın ve toplum psikolojisi üzerine yazılmış bir kitap olarak kalmayıp “Bazen bir bankta oturup hiç tanımadığınız bir insana içinizi döküp gitme” isteği üzerine kurgulanmış. Ayrıca Zweig’ın güzel kurgusu kafanızda tadında bir drama hayali kurduruyor ve bu da kitabı elinizden bırakmanızı güçleştiriyor. 97 sayfalık, Bildiğin Kitap yayınlarından çıkan bu kitap, tercümesi de iyi olduğu için okumayı da ayrıca kolaylaştırıyor. Okunmasını şiddetle tavsiye edeceğim bu kitaba 2.9 veriyorum.
Kitabın başında Stefen Zweig’in hayat hikâyesinde yazanlarda Zweig’in haklı olduğunu ne yazık ki görüyorum.
Bir Zweig okumak tabii ki aşk açlığını gidermek için yetersizdi ben de bunun üzerine Emile Zola ile davam etmeye karar verdim ve “Nasıl Ölünür?” Dedim. Belki Zola’ya başlamak için doğru kitap değildi ve ilk iki hikâye çok sıkıcıydı. Fakat 3. hikâyede açılmaya başlayan kitap 4. hikâyede zirvesini görüp ortalama bir hikâye ile son yaptı. 39 sayfada 5 hikâye gerçekten güzel hatta bir senaristin başucu kitabı yapacağı yerlerde vardı. Yine de bir daha Zola okumam zor gibi. (Tavsiyelerinize göre fikrim değişebilir tabii ki.)
Can yayınlarından çıkan bu kitabın birkaç yerinde yazım yanlışı görmek beni biraz üzse de kitaba puanımda etkisi olmadı ve 3 üzerinden 1.8 verdim. (4. Hikâyenin hatırına)
Tabii ki iki kitapla yeniden ateşlenen kitap okuma aşkım bitmedi yeni kitaplar ve sayfalar çevrilmeye devam ediyor ah bir de boyun ağrım olmasa…
Exit mobile version