Site icon Halley Dergisi

BALERİNLİ MÜZİK KUTUSU – Emine GİZDAŞ

Annem bizi yıkadı. Güzel elbiselerimizi giydirdi. Farklı bir gün olacak hissiyle kardeşimle birbirimizin yüzüne meraklı gözlerle bakıp, bir anlam vermeye çalışıyorduk annemin bu telaşlı ve koşuşturmalı hallerine. Ben 6, kardeşim 4 yaşındaydı. Yaşımız küçük olduğundan ne olduğunu tahmin edebilecek kadar geniş bir hayal dünyamız yoktu doğal olarak. Annemiz her şeyi bilir, annemiz güvendir, annemiz en iyi annedir, bizi gezmeye götürecek düşüncesi aklımızdan geçmiş olabilir o anda.
Sıcak bir yaz günüydü, kardeşimle benim ellerimizden tutarak bir sürü sokaktan geçtik, daha önce de gelmiş olduğumuzu hatırladığım iki katlı konak gibi bir evin kapısında durduk.  Annem eğilip: “Sakın yaramazlık yapmayın, orayı burayı karıştırmayın tamam mı? En uslu çocuklar siz olacaksınız ona göre.” diye bir kaç kez aynı cümleyi tekrar etti.
Biz de ‘ tamam anneciğim ‘ diye söz verdik , annem kapının zilini çaldı. Yukarı katın ahşap merdivenlerinden hoplaya zıplaya indiğini hissettiren birinin ayak seslerini bir süre dinledik, kapı açıldı. Pembe tülden  kabarık bir elbise giyinmiş Yeşim abla melodili bir şekilde: “Hoşgeldinizz  ,bugün benim doğum günüümm!” diyerek bizi içeriye aldı ve ‘annee Türkan teyzeler geldii” diye yukarıya seslendi. Yeşim abla 10 yaşlarındaydı, büyüklere abla diyorduk o zamanlarda. Büyüklere saygı önemliydi ve bu ailede öğretiliyordu. Yukarıdan neşeli kadın kahkahaları ve çocuk sesleri geliyordu. Baya bir kalabalık vardı. Annemin “En uslu çocuklar siz olacaksınız ona göre !” dediğini hatırladım o an. Gerçekten yukarısı bir panayır yeri gibi gürültülüydü. Çocuk aklımla: “Hiç de iyi bir şey değil, kimse kimseyi duymuyordur ” diye geçirdim içimden. Ve yukarı merdivende tatlı Kıbrıs şivesiyle Yaşar teyze göründü. O da çok şık giyinmiş, kırmızı rujuyla, dalgalı saçlarıyla tombul bir bebek gibiydi. Şen gülücüklerle annemi kucakladı, ayakkabılarımızı çıkardık. Annem çantasından ev ayakkabılarını çıkarıp giydi.
Yukarıya çıktık. Büyük bir salondu. Koltuklara anneler, halının üstüne de çocuklar oturmuş, her iki jenerasyon da kendi dünyalarında sohbete dalmışlardı. Kocaman bir masanın üstündeki pastalar, börekler, çörekler bir anda gözüme ilişti. Galiba Yeşim ablanın doğum günü dedim içimden. Neyse komşu teyzeler annemi görünce oturdukları yerden nezaketen ayağa kalkıp, hep bir ağızdan “hoş geldin Türkan’cım” dediler. Tokalaştılar. Ben ve kardeşim de sırayla teyzelerin ellerinden öptük. Onlar da başımızı okşayıp, sevgi söylemlerinde bulundular. Yaşar teyze bizi diğer çocukların bulunduğu yere götürdü ve:” Çocuklar bakın çok tatlı arkadaşlar gelmiş, hadi onlarla da oynayın ” diye bir girizgah yaptı. Utangaç bir şekilde aralarına katıldık.
Bir süre sonra pikaptan müzik gelince teyzeler kalkıp, neşeyle oynamaya başladılar. Bizi de oynamamız için ellerimizden tutup, kaldırdılar.
Hepimiz çok eğleniyorduk ki; müzik birden durdu. Üstünde mumlar olan kocaman bir pastayla Yaşar teyze salona girdi : “İyi ki doğdun Yeşimmm..mutlu yaşlar sanaaa!!” diye tekrarlıyordu cümleleri. Masaya özenle bıraktı doğum günü pastasını. Anneler olanca güçleriyle, avuçları yanana kadar alkışlıyor ve doğum günü şarkısını söylüyorlardı.
Biz de onların yaptıklarını taklit edip, bu sevinçli atmosfere katkıda bulunuyorduk. Yeşim abla sevinçle masanın başına geçti ve mumları üfleyip bir çırpıda söndürdü. Annemle teyzeler doğum günü hediyelerini Yeşim ablaya sundular. O kadar çok hediye vardı ki; hepsinin ne olduğunu çok merak ediyordum. Biraz da kıskandım sanki. Pastalar, limonatalar ikram edilirken biz de hediyeleri başka bir odaya taşıdık. Bir teyze de bizimle odaya geldi. En az Yeşim abla kadar heyecanla, merakla bir an önce hediyeleri görmek için sabırsızlanıyorduk. Yeşim ablanın açtığı hediye paketlerinin içinden hediyeyi kimin aldığını gösteren küçük kağıtların karşına alınan hediyenin ne olduğunu yazıyordu o teyze. Şimdi düşününce mantıklı geliyor o zaman anlamamıştım kimin hediyesi olduğunun niye yazıldığını. Demek ki neymiş? “Ne kadar ekmek o kadar köfte “😊
Artık biz çocuklar o odada kendimizce eğlenmeye, oynamaya, konuşmaya devam ettik. İkili -üçlü gruplar halinde kimi televizyonda çizgi film izliyordu, kimi misket oynuyordu. Bir ara gözüm sehpadaki pırıl pırıl bir kutuya takıldı. Üstünde de beyaz tütüsüyle minik bir balerin vardı. Ne olduğunu çok merak ediyordum ama annemin sözlerini hatırladım hemen :”Sakın size ait olmayan hiç bir eşyaya elinizi sürmeyin.” O zaman ben de Yeşim ablaya sorarım o güzel kutunun ne olduğunu”Yeşim abla bu ne?”.  Yeşim abla kutuyu aldı ve  zembereğini çevirdikten sonra sehpaya bıraktı.
Tanrım o nasıl güzel bir melodiydi? masalsı, huzur veren, alıp başka diyarlara götüren. O büyülü, mest eden tınılar yayıldıkça , kutunun üstünde zarif siluetiyle, beyaz tütüsüyle dans ediyordu güzel balerin. Büyülenmiş bir şekilde masal dünyasının bir sarmalından diğer sarmallarına yuvarlanıp duruyordum sanki. Küçük bir kızdım ama hayal dünyam çok büyüktü. Çekmişti beni bu sihirli kutu kendine. İlk defa bir müzik kutusuyla tanıştığımda hissettiğim o muhteşem duyguyu şu an bile hala hissederek yazıyorum. Ben kendi hayal dünyamda o sihirli melodiyle dans ederken,
Yeşim abla : “Çok güzel di mi, Emine ?” dedi.. “Hıhh??” diyerek u dönüşü yaptım. “Eveett yaa ne kadar güzel bir şey bu! Çok sevdim, özellikle bu balerini.”
Kulaklarım inanmadı ama ,”Çok sevdiysen sana vereyim mi ?”dedi galiba. Dedi. Dedi. evet!! İçim pır pır etti, kalbim hızlandı sevinçten. Yine annemin sözleri geldi ,oturdu içime.” Kimseden bir şey almayın ” Evet anne ama O veriyor, ben almıyorum ki.
Küçük kızların çantası olurdu eskiden benim de vardı, kırmızı uğur böceğinden, çok severdim çantamı. İçine mendil, naneli şeker, bir de çok sevdiğim minik Ayşe’yi koyardım. “Minik Ayşe” benim parmak çocuğumdu. Yeşim abla çantamı çekti, içine balerini koyup, hızlıca fermuarını kapattı. İşaret parmağını dudaklarına götürerek,
“Annem görmesin, senin olsun ” dedi. Küçücük bir çocuk olduğumdan anlam veremedim annesinin neden görmemesi gerektiğine.
Doğum günü devam ediyordu annelerin odasında biz de onların yanına geçtik. Bir süre sonra salona Yeşim’in annesi Yaşar teyze girdi, biraz sinirliydi sanki, korktum birden, “acaba gördü mü Yeşim’in balerini bana verdiğini?” diye içimden geçirdiğim anda “Çocuklar müzik kutusunun üstündeki balerini hanginiz aldı?” sorusu yankılandı bütün bedenimde, duvarlar üstüme üstüme gelmeye başladı, betim benzim attı, elim ayağım çekildi, dünyadan kaybolmak istedim o an. Eyvah. Ne yapacağım şimdi ben?
Anneler birbirlerine soran gözlerle baktı, hepsi tedirgindi, ya kendi çocuğu aldıysa diye. Hepsinin neşesi kaçmış, buz gibi olmuştu ortam. Herkes kendi çocuğunu yanına çağırıp, sorguladı, kimisi ceplerini karıştırdı. Annem de bizi yanına çağırdı.
Çantamı aldı, açtı ve balerini gördü.: “Yaşar hanım aradığınız balerin bu mu?  “Yeşim ‘ in annesi : “Evet canım bu!”  diye sevinirken aynı anda da bir nefret bakışı fırlattı bana. Çok utandım, çok kırıldım, yer yarıldı içine girdim. Annem :” Ben size sizin olmayan şeyleri almayın  demedim mi hep? ”  “Evet anne ama ben almadım, Yeşim abla verdi.” Çok soğudu ortam.. Büyük bir sessizlik, anneler rahatlamıştı çocuklarında çıkmadı diye. Hepsi kulaklarını annemle benim diyaloğumuza dikmişti.
Annem: “Yeşimcim sen mi verdin bunu Emine’ye?” Yeşim susuyordu. Konuşsana yaa!! Söylesenee! Ben verdim desene! Demedi. Hıçkırarak kaçtım oradan hem utanmış hem de değersizleştirilmiştim. Sokakları koşa koşa geçtim. Üst katımızda oturan babaannem pencereden bakıyordu. Babaanne!! Babaanne!! Merdivenleri hızla çıktım.
Uçtum, uçtum, uçtum babaannemin kollarına. Adaşım babaannem, tombulum, lafına, sözüne itibar edilen, gelinlerinin çekinip, korktuğu ama herkesin sevip, saydığı, öteki evinin bahçesini sulamak için gittiğinde, dönüşünü otobüs durağında beklediğim, her seferinde bana güller toplayıp, getiren babaannem.. “Ben almadım balerini!! ”
Olan biteni büyük bir sabırla dinledi. Ağlama kızım, başımı okşayıp hadi gidelim dedi. Nereye gidiyoruz diye sormadım. Çünkü o bana güvenmişti. O benim balerini almadığıma inanmıştı. Onunla giderdim her yere. Elimden tuttu, sokakları ıhlaya tıslaya geçtik, sağlığı iyi değildi. O evin kapısına geldiğimizi görünce, ben gitmek istemiyorum diye ağlamaya başladım, beni öyle güzel teselli etti ki: “Benim torunum sizin üç kuruşluk balerininize mi kalmış, benim çocuğumu kimseler üzemez, hadi kızım deyip, zile bastı. Babannemin arkasına saklandım. Kapıyı Yeşim’in annesi açtı.
“Aaa!! Emine teyze hoş geldiniz.. buyurun.” Babaannemle içeriye girdik, annemle kardeşim de benim arkamdan kalkmışlardı. Babaannem rahatsız olduğu için yukarı çıkmadı : “Herkes buraya insin” dedi. Sesi zaten toktu, emindi kendinden hep, dinletirdi sözünü herkese. Yeşim’in annesi şaşkın bir şekilde yukarı çıkıp, herkesi aşağı indirdi. Teyzeler  ” Ne oluyor” diye merakla birbirlerine bakıyorlardı. Fısıltılar çoğalınca babaannem gür sesiyle: ” Yaşar kızım yavrumuz Yeşim’i çağır da gelsin ” dedi.
Yeşim gelince; ” Anlat  kızım bu balerin Emine’nin çantasına nasıl girdi? Sen mi verdin yoksa Emine izinsiz mi aldı? ” Yeşim korkarak annesine baktı, annesi de kaşlarını çatarak “hadi cevap ver” der gibi soran gözlerle ona baktı. Yeşim titriyor ve susuyordu. Ben babaanneme daha çok sokuldum, ondan güç alıyor ve beni koruyacağını hissediyordum. Sessizlik olunca babaannem yine. Bu sefer daha gür bir sesle sordu.
” Bu balerin bu çantaya nasıl girdi? Hadi söyle kızım bak sen daha büyüksün Emine korktu, anlatamıyor. ” Yeşim ” Çok sevdi, ben de  annem görmeden ona vermek istedim. Çantasına koydum. Ben verdim, o almadı “dedi..
O an üstümden büyük bir yükün kalkar gibi olduğunu hissettim. Ezilip, büzülmüş olan ben birden babaannemin arkasında canlanıp , dikeldim. Anneme baktım o da bir ” ohh ” demiş, rahatlamış görünüyordu.
Babaannem hala unutamadığım, benim için hayatımın travmalarından bir tanesini oluşturan o olayın üzerine oradaki genç annelere öyle bir konuşma yaptı ki; ; ben dahil oradaki herkesin yaşadığı sürece aklından çıkmamıştır. ” Bakın hepiniz anasınız, çocuklarınızı yetiştirirken onları gereksiz şekilde korkutarak eğitmeyin.
Hele hele anlamadan, dinlemeden mahcubiyet  duygusunu minicik yüreklerine ekmeyin. Bugün Yeşim’in de doğum günüymüş artık bu olay hiç unutulmaz, hep hatırlarsınız.. Sizler de çocuktunuz , sizlerin de başından gelmiş geçmiştir belki böyle durumlar. Daha sevecen,  daha anlayışlı olun hem kendi çocuklarınıza hem de başkalarının çocuklarına..
O gece babaannemin sıcak ve güvenli kollarında mışıl mışıl uyudum. Babaannem bana göre artık Atatürk’ten sonra tanıdığım en güçlü kahramandı.
Yıllar sonra bir şeyin farkına da vardım.: Bugüne kadar arkadaşlarımın çoğuna müzik kutuları hediye etmişim doğum günlerinde, ama üstünde zarifçe dans eden BALERİNSİZ MÜZİK KUTULARI 😊
Exit mobile version