–Dilencileri bilir misin Olric?…
—Sizin sayenizde onu da öğrendik…
-Benimle hiç böyle konuşmazdın Olric…
—Bir tek acınızın asaleti kaldı, onu da kaybetmeyiniz efendim…
Ünlü romancı Oğuz Atay’ın TUTUNAMAYANLAR adlı eserinde yer alan ve zaman içinde gerek sosyal medyada çokça karşılaştığımız, gerekse günlük sohbetlerimize yerleşen ve hatta benzer diyalogları bazı olaylar karşısında kendi espri fabrikalarımızda etekemiğe büründürdüğümüz… Kimdir bu “Olric”? Olric bir kişi değil ise nedir?
Romanın kahramanı Turgut Özben’in yanında duran, ona yardım eden, onu geniş düşünmeye iten, bazen iğneleyici gerçekçiliğiyle Turgut’u kızdıran “Olric” nedir?
— Kolundaki yaralar efendim?
-TUTUNURKEN öyle oldu Olric…
— Ya “yüreğindeki yaralar…” efendim?
-TUTULURKEN öyle oldu Olric!
—Peki ya gözlerindeki suskunluk ne, efendim ?
– Hiç dokunma! Sus Olric!
—Sustum efendim.
İçimizde yaralar halinde boy veren yalnızlıklarımız, incinen yanlarımız, her elimizi attığımızın kuru yapraklar gibi ayaklarımızın önüne dökülüşü, oIdurtamadıklarımız, yola çeviremediklerimiz, yüreklerimize uydurtamadıkarımız… Hepsi ama hepsi içimizi yiyip bitiren ömrümüzden ömür çalan; hiç doymayan, doyuramadığımız, fırlatıp da atamadığımız kemirgenlerimiz değil midir?
İşte bu obur kemirgenleri, başka kemirgenleri de doğurup büyütsün diye içimizde; hayatınızda her daim canlı tutmaya çalışmıyor muyuz? Acıdan beslenmeyi, acının bitmemesini, yalnızlığın terketmemesini, sevilmemenin derin hazzını, unutulmanın hüzünlü halini belki de çok seviyoruz. Anılara, anlara yapışıp eteklerinden dumanlı, karlı zirvelerde tekrar yanmak için… Kısa bir sürelik soğutmuyor muyuz kendimizi?
Olric bizim iç sesimizdir. Bazen itaatkâr, bazen isyankar, bazen de bizden olup ama bizimle dalga geçen afacan bir çocuk; dili tatlı, öğüdü acı bir hizmetkâr değil midir?
Oysa mantıklı ve doğru olan kendini “küllerinden yeniden doğurmak” olmuyorsa zorlamamak, değersizleştiren duygularımızın üstüne toprak atmak, geçmişe kalın bir çizgi çekmek, nereye kadarsa oraya kadar demek gerekmiyor mu?
Acılarımıza, kaybedişlerimize, küçümsenişlerimize neden bu kadar sıkı tutunup sonra da tutuklu kalıyoruz?
Olric; herkesin bildiği, tanıdığı ve akıl danıştığı özü. İtici gücü; akıl, beden ve ruh sigortası. Olric bizimle istediği gibi konuşsun. Susturmayalım. Acıtsın, kanatsın sözleri. Yeter ki susmasın!
-Hep geçer diyorlar ya Olric. Sence geçer mi?
—Geçer elbet efendim; bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer. Ama mutlaka geçer.
-Keşke nedir Olric?
—Hatalarımız efendimiz.
-Çok mu hata yaptık?
—Keşke diyecek kadar efendimiz.
Bırakın Olric yaşasın içimizde.
Olric kimin içinde ise, kişinin yarattığı aşırı gerilimin koruyucu sigortasıdır.
***
(Kaynak : Oğuz Atay sözleri)