Sevgili ruh eşim’e,
Yazmanın beni en iyi ifade eden bir pusula olduğunu küçük yaşlarda keşfetmiştim.
Öncesindeyse, sevgiyle var olduğumu su gibi aş gibi hava gibi sevmeye ve sevilmeye olan ihtiyacımı iliklerime kadar her yaşta hissederdim.
Seninle tanışmamız henüz yeni değil. Ben buna inanıyorum. Ruhunu hep hissettim, varlığına hep inandım. Zamanın tuhaf ilizyonunu izlerken geçtiğim yollar,denizler, baktığım gökyüzü, dağlar, ağaçlar… “hep bir gün seni bulacağımın müjdesini fısıldıyordu sanki içime”.
Öyle kolay da olmadı. Nefes nefese, düşe-kalka belki biraz da yara bere içinde vardım evinin kapısına. İçeride beni beklediğinden habersiz, kalbim gelir gelmez yuvasını kurdu.Beni tüm inceliğinle yeniden yarattın. Ruhunun ruhumla ve kalbinin kalbimin içindeki ‘saf sevgiyle” tanışması sonsuzluğa dayanıyordu, emindim.
Bana, öz’ümü hatırlattın. Bana en ihtiyacım olan şeyin varlığını yaşattın. Sevmenin ve sevilmenin en güzel halini armağan ettin. Bunun benim için anlamı öyle büyüktü ki bana hayallerimin ötesini verdin.
Ve bilmeni istiyorum ki, hislerimin yoğunluğunu sana ne kadar anlatmak ya da göstermek istesem de hep eksik kalır.
Büyülü bir şey bu çünkü. Benden öte, senden öte, ilahi ve özel.
Hep hatırlamanı isterim, şartlar ve koşullar ne olursa olsun, -ki hep en iyisini dileyip bunun için çabalayacağım-, seni hep ilk günki kadar zamansız, saf ve derin seveceğim.
Minikan.