Kocaman ve insanlarla dolu bir bahçenin ortasında öylece durup etrafa bakınabilirsin.
Sağında, solunda, önünde, arkanda… Mutlaka bir çam kozalağı göreceksin. Çam kozalaklarının ele
alındığında yaydığı o hoş kokuya hakim misin? Daima toplarım. Ne yazık ki insanlar, çiçekler kadar hoş
bulmadıklarından onlarla ilgilenmiyorlar. Bu ne anlamsız ayrımcılık! Bana seni hatırlatıyor kozalaklar.
Kendi halinde, ağacı ele vermiyor, kendini öne çıkarıp geriye kalan kusurları görülebilir hale
getirmiyor. Güzel gönüllü. Hem böylece kendini yüzeysel bakan gözlerden uzak tutuyor. Ne hoş fakat
onca kalabalık içinde bunca yalnız hissettiğini bir hayal et. Eskiden işte bu kadar yalnız hissediyordum.
Son günlerde parlamakta olan şu görkemli dolunaya baktığımdaysa kurt kadar güçlü ve ürpertici
hissediyorum. Benimle yürüyen bir sürü olduğuna emin ilerliyorum. Her zaman vardır, en umulmadık
insanlarla bile. Tekerrür eden geçmişimin hamurunda acı içinde kıvranıyorum, can vermedikçe bu
beni daha güçlü kılıyor. Sen istersen büyümek de diyebilirsin.
Sana uzun zamandır yazmıyorum çünkü sen kendimsin ve ben gerçeklerle yüzleşmek
konusunda oldukça korkağım. Yazılarımı yalnızca kendime yazdım çünkü asla dışarıdan bakan bir göz
için gerekli olmadı. Okumak, görmek bilmeyen bir cahiliye devrine kalkıp lafımı doğruca anlatmaya
çalışmak aptallık oldu, farkındayım. Düşünsene, çam kozalakları bile görünmez olmuş! Yalnız istisnalar
vardı ancak onlar da kendi seslerini duyurmak mecburiyetinde olduklarından bir uçlarını tutabilmenin
ötesine gidemedim. Sonralardan fark ettim, onlara mecbur hissederken onları aştım. Onlar ki başka
insanlardan çare arayıp karşılık alamadıklarında kendi içlerindeki karanlığın onlarcasına daldılar.
Özümün kalkıp geldiği insana ses duyuramazken, onlarca kişiye sessiz sakin doğruluk kazandırmak
derdine düştüm. Hataydı. O yüzden ben de kozama çekildim, çam kozalağı gibi. Bir gün beni bir çam
ağacının gövdesine sarılırken bulursan…