Halley Dergisi

MAKSİM

Murat ve Maksim akşamın karanlığında evlerinden çıkıp hızlı adımlarla yürümeye başladılar.

“Ne yapacağını iyice anladın mı?” diye sordu Murat.

“Evet 10 kere anlattın.”

“Sayı saymayı bildiğini bilmiyordum.”

“Sandığından çok şey biliyorum.”

“Bundan hiç şüphem yok.” dedi Murat

“Acele etmeliyiz, geç kalırsak çok fena azar işitiriz.”

Murat henüz 10 yaşındaydı. Sınıfındaki bir kıza fena halde kafayı takmıştı. 10 yaşındaydı o kız da. Kısa siyah saçları, küçücük bir burnu vardı kızın. Gözleri güneşli havalarda maviydi. Bulutlu günlerde koyu yeşil olurdu. Öyle görürdü Murat. En çok da burnunu beğenirdi kızın. Derslerde tahtada ders anlatan öğretmeninden çok kızı seyrederdi. Çenesini avuçlarının içine alıp hayallere dalardı. Onunla konuşmak isterdi hep ama arkadaşları bir türlü yalnız bırakmıyordu kızı. Murat da en sonunda gizli güçlerini kullanmaya karar vermişti.

Şansına kızın evi de Muratların evine çok yakındı. Zaten her sabah aynı servis gelir ikisini de alır okula götürürdü.

“Bak “ dedi Murat “Şu pencereyi görüyor musun? İşte orası.” diye gideceği yeri işaret etti arkadaşına.

“Bu notu al, pencereye git ve pencerenin önüne bırak. Zaten seni hemen fark edecektir. Notu bırak hemen geri gel e mi?”

“Peki, bahçede köpek falan yoktur değil mi? Biliyorsun ben köpekleri hiç sevmem.”

“Hayır yok.”

“Neden bunun için beni gönderiyorsun ki? Kendin de anlatabilirsin. Konuş onunla.” dedi Maksim.

“Off sen karışma. Sadece notu götür. Onu buna inandırmam imkansız. Kendisi görürse kesin inanır. Senin için oraya çıkmak zor olmaz. Hemen evin önündeki ağaçtan atlayıverirsin pencereye. Notu sakın düşürüp kaybetme ha!”

“Tamam, tamam gidiyorum beni bırakıp gitmezsin değil mi?”

“Burada bekliyorum hadi git.”

Maksim koşarak gitti. Önce bahçe duvarını aştı. İki sıçrayışta ağaca tırmandı. Pencereye uzanan dallardan birinde hayalet gibi süzülerek pencerenin önüne atladı. Pencerenin perdesi açıktı. Birkaç saniye sonra biri belirdi pencerede. Pencerenin camı açıldı. Karanlıktan Murat neler olduğunu pek seçemiyordu ama Maksim pencereye ulaşmıştı işte.

“Hadii oyalanma geri dön çabuk” diye söylendi Murat olduğu yerde. Kız kendisini görmesin diye park etmiş bir arabanın arkasında saklanıyordu.
Birkaç saniye sonra Maksim arabanın üstünden atlayıp geldi.

“Ne oldu? Bıraktın mı notu? Bir şey söyledi mi?” diye soruları sıraladı Murat.

“Notu avucuna kadar bıraktım. Beni içeri almak istedi ama elinden kaçtım hemen.”

“Tamam, bu harika oldu.” dedi Murat.

“Eee sonraki planın ne?” diye sordu Maksim.

“Şimdilik sadece yarını bekleyeceğiz. Senin ilettiğin nota inanırsa planımız başarılı olmuş demektir. Kendisi ikinci uzun teneffüste konuşmak için benim yanıma gelir. Gelmezse inanmamış demektir.”

“Bu kadar mı?” diye sordu Maksim.

“Bu kadar.” dedi Murat.

Murat ve Maksim eve dönüp odalarına çıktılar. Murat o gece uyuyamayacağını biliyordu. Acaba inanmış mıydı? İnansa bile bu kendisiyle konuşmak için yeterli miydi? Keşke biraz daha cesur olabilseydim diye düşündü. Maksim’e sarılıp uyumaya çalıştı.

Ertesi gün öğleden sonra servis Murat’ı eve bıraktı. Annesi evde akşam yemeğini hazırlıyordu. Murat doğruca odasına çıktı. Çantasını bir kenara attı, sırtını duvara dayayıp yere oturdu. Çok üzgündü. Gelmemişti kız. Maksim usul usul yanına sokuldu Murat’ın.

“Ne oldu?” diye sordu.

“Gelmedi” dedi Murat küçücük elleriyle gözyaşlarını silerken.

“Üzülme bu akşam istersen bir daha gideriz. Belki ikna olmamıştır başka bir şey deneriz olmaz mı?”

“Ne yapabiliriz ki?”

“Bilmiyorum orasını sen düşün.”

Murat’ın annesi bir şeyler olduğunu fark etmiş olacak ki pat diye girmişti odadan içeri.

“Murat? İyi misin? Böyle direk odana gelince endişelendim. Sen ağlıyor musun?” diye usulca sordu kadın. Oğlunun duygusallığını fark etmişti ama bir çok şeyi fark edememişti maalesef.

“Yok bir şey” dedi Murat. “Bugün koşarken ayağım kayıp düştüm arkadaşlarım da benimle bütün gün alay etti” diye yalan söyledi Murat. Annesine durumu nasıl izah edebilirdi ki?

“Ama bunun için ağlanmaz ki. Hadi kalk yüzünü yıka, üstünü değiştir.” dedi annesi. “Maksim’i de bırak azıcık. Gelir gelmez sarıldın yine.”

Çocuk Maksim’i yere bırakıp banyonun yolunu tuttu. Kadın odadan çıkacakken gözü Maksim’e takıldı. Tüyleri çamur olmuştu oyuncak kedinin. Murat çok seviyordu bu kediyi. Ona sarılıp uyuyor, onunla konuşuyor, tüm vaktini neredeyse onunla geçiriyordu. Kadın kediyi eline alıp incelemeye başladı. Tüylerine bulaşmış çamurları temizledi eliyle. Nereden gelmişti ki bu çamurlar? Kedi neredeyse canlı gibiydi. Gri tüyleri, sarı sarı bakan gözleri vardı. Dişleri bile çok gerçekçiydi. Kediye bakarken kedinin ağzında bir kağıt parçası gördü. Şaşkınlıkla kağıdı aldı. Katlanmış kağıdı açınca oğlunun yazısını hemen tanıdı.

“Yarın ikinci teneffüste sırama gel sana kedilerle nasıl konuşulacağını öğretirim.”

Exit mobile version