Site icon Halley Dergisi

TANRILAR GOLF OYNARSA – BETÜL EREN

“Yüce Zeus, ne olur anlat bize biz bu dünyaya nasıl geldik?”

“Evlatlarım, bu çok uzun bir hikayedir. Zamanımızı alır.”

“Hadi Yüce Zeus, kırma bizi, çok merak ediyoruz…”

 

Bütün tanrılar Olimpos dağının yükseklerinde taht kurmuş olan Zeus’un etrafına toplanmış ve kendilerinin nasıl ve nereden geldiklerini anlamak istiyorlardı…

Zeus gevrek bir kahkaha atarak;

“Gelin bakalım, sizlere biz kimiz anlatayım…” diyerek tüm tanrıların daha yakına doğru gelmelerini istedi. Tüm tanrılar birden yer değiştirince, Olimpos Dağı zangır zangır titremeye başladı. O dağda yaşayan, kurtlar, kuşlar, böcekler ve dağda yaşayan ne kadar canlı varsa hepsi bu titreyişle heyecanlandılar. İçlerinden birisi:

“Yine bir şeyler olacak, dağ hareketlendi Zeus’un sesini duyuyorum…” dedi. 

Zeus derin bir iç çekip, tanrılık asasını dağın tepesine doğru kaldırdı ve yeri göğü titreten bir sesle:

“Biz nereden geldik?” diye sordu. Dağlar taşlar boyunca yankılanan bu ses sadece dünyaya değil, bütün evrene yayıldı. Evrende bulunan tüm diğer Tanrılar “Zeus yine varoluş hikayesini anlatacak, haydi hep beraber dinleyelim…” diyerek sessizliğe büründüler. 

“Biz evrenden Güneş sisteminin Dünya denen bu küçücük gezegenine atıldık çocuklar…”

Diğer tanrılar şaşkınlıkla birbirilerine bakındılar ve “Neden?” diye mırıldandılar. İçlerinden en cesuru olan Artemis;

“Bir günah mı işledik ya da yanlış bir şey mi yaptık? Bizi neden gönderdiler bu gezegene?”

“Biz; ‘Tanrılar Golf Turnuvasını’ kaybettik ve küme düştük. Küme düşenleri ailecek hepsini birden evrendeki küçücük bir gezegene yolluyorlar. Uzun bir süre kalıyorlar orada. Kendilerini hazır hissettiklerinde, turnuvada son bir şansları daha oluyor. Eğer onu da beceremezlerse, artık sonsuza kadar gönderildikleri gezegenin tanrıları olarak devam edecekler.”

“Yani bu küme düşmek kötü bir şey öyleyse?”

“Hem de nasıl kötü çocuklarım, bilemezsiniz…”

“Peki neden küme düştük yüce Zeus?”

“Andromeda Galaksisindeki takımlarla kıran kırana mücadele ettik ve onları üst üste tam beş defa yendik. Bu golf turnuvası bir ışık yılında bir yapılıyor ve biz tam beş ışık yılı boyunca karşımıza kim çıkarsa çıksın hep yendik. Kimse bu başarımıza inanamıyordu. Ama bir gün, en başarılı golfçümüz Ares, sakatlandı ve golf topunu atarken, bu top hedef yerine gitti gitti ve büyük bir asteroide çarptı. Asteroid yönünü değiştirip, bir başka asteroide falan derken domino taşları gibi birbirlerini etkileyerek galaksinin dışına doğru yoluna devam etti. Asteroidlerin birbirlerine çarpması hiç istenen bir şey değildir.”

“Ne oluyor ki?”

“Bütün evren birbirine giriyor. Bir anarşi ortamı doğuyor ve hiç kimse o anarşi sonrasında olayların nerede duracağını bilemiyor ve bu mesela Samanyolu ve çevresinde yer alan diğer galaksiler tarafından hiç istenen bir olay değil.”

“Evrenin yüce koruyucuları buna engel olamıyor mu?”

“Ne yazık ki hayır. Kendi kendine o salınım sönümlenene kadar, hiç kimse kaos başladıktan sonra onu durduramaz.” 

“O zaman çok basit bir şekilde başlayabilir kaos, her an, her taraftan…”

“Elbette. Ama mühim olan kaosu başlatan tarafta yer almamak. Biz bunun için cezalandırıldık.”

Bütün tanrılar birbirlerine baktılar. Anlaşılan işleri çok zordu. Burası bir nevi hapishaneydi öyleyse. Tanrıların kanunlarına göre büyük ceza almışlardı. Ares’ti demek ki bütün bu olanların sebebi. 

Düşmanlıkla bakan gözler Ares’e çevrildi. Ares, suçluluk duygusu altında ezilerek;

“İsteyerek yapmadım, inanın. Ben nereden bilirdim böyle olacağını? Hem bizim antrenörümüz olan Apollo’da diğer kadın tanrılara göz süzmekten maçla pek ilgilenmedi. Kadın tanrılar, çığlıklar atarak, tezahüratlar yaptılar ve öyle şımarttılar ki onu, o da maçı boş verdi.”

“Hiç de değil…” diye söze karıştı Apollon. “Ben nereden bilirdim bu kadar ağır bir ceza alacağımızı. Keşke o günlere geri dönebilseydik ve tüm bunları yaşamamış olsaydık.”

“Artık çok geç…” diye bir ağızdan mırıldandılar bütün tanrılar. 

“Yüce Zeus, ne yapmalıyız şimdi? Sen hepimizin babasısın, lütfen bize akıl ver…” Tanrıların yalvarmaları karşısında Zeus, gevrek gevrek gülerek Olimpos Dağını titretti bir müddet. 

Sonrasında da başını iki elinin arasına alarak uzun bir süre düşündü. Olimpos dağında yaprak kımıldamıyordu. Böylece ne kadar kaldılar hiçbiri bilmiyordu. Sonunda, Zeus kükreyen bir sesle bağırdı:

“Buldum, önümüzdeki ışık yılındaki turnuvaya hazırlanacağız ve bunun son şansımız olduğunu unutmadan, çok iyi hazırlanmamız gerek. Artık Apollo antrenörünüz değil, o artık top toplayıcı olacak. Yaptıklarından sonra, onu bu dünyada bırakmadığımıza şükretmesi gerek.”

Apollo, küskün bir yüzle, somurtarak bir kenara geçti. 

“Sence antrenör kim olmalı yüce Zeus?”

“Bu sefer bir erkek antrenör istemiyorum. Kadın tanrılardan biri olacak. Hem belki bir kadın, güzelliğini övenlerin karşısında Apollo gibi şımarmaz.”

“O zaman Afrodit olsun… Ne olur ne olur…” diye bağrıştı tanrılar. 

Afrodit o cazibeli gülümsemesi ve muhteşem kıvrımlı vücuduyla birkaç adım öne çıkarak;

“Sen ne dersen o yüce Zeus. Beni bu göreve layık gördüğün için çok teşekkür ederim.”

“Diğer tanrılarda kadın erkek farkı gözetmeksizin bütün antremanlara katılacaklar ve yarından itibaren herkes bu çalışmalara zorunlu olarak katılacak. Eğer bu son şansımızı iyi kullanamazsak, bilin ki artık hep buradayız…” diye devam etti Zeus.

 

Uzun bir zaman dilimi boyunca tüm tanrılar “Tanrılar Arası Golf Turnuvasına” hazırlandılar. Apollo topları topladı, Afrodit hepsini en iyi şekilde yetiştirmek için canını dişine taktı. Bütün Tanrılar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar. Zeus, her gün gelişimleri hakkında bilgi aldı. Artık hazırlardı. Turnuvaya katıldılar ve tüm rakiplerini yendiler. Hepsi çok mutluydu. Zeus, madalyalarını alan tanrıları yanına çağırdı:

“Gidiyoruz çocuklarım… Artık kurtulduk. Hepinizi kucaklıyorum. Harika Tanrılarsınız…”

Hepsi birlikte, “Tanrı Horonu” teperek bu zaferi kutladılar ve kurtuluşlarının şerefine Olimpos dağını zangır zangır titrettiler. Artık Dünya’ya ve Olimpos’a veda etme zamanıydı. Yeni yerleri hakkında Zeus hiçbir bilgi vermemiş ve “Sürpriz” demişti. Bakalım yeni yuvaları neresiydi?

O günden sonra, Olimpos, hep öksüz kaldı. Kimsecikler yoktu ama bazen oralarda gezenler, zaman zaman  Zeus’un kükremesini ve Tanrıların konuşmalarını duyar gibi oldular…

 

Exit mobile version