Yağmur başlamış, şemsiyem de yok. Yusuf abininki yanındadır inşallah. Ne zamandır yağmıyordu, özledim… Şemsiyenin altında Yusuf abiye sokulup, sigarayla karışık kokusunu içime çekmeyi özledim, nefesinin yüzümü yalamasını özledim. Nerede kaldı ya? Toplantı uzadı. Allah’tan bu sundurmayı yapmışlar da ıslanmıyoruz. Nasıl da yağıyor mübarek…
Karşı bantta çalışan oğlan değil mi o? Bütün gün baktığı yetmedi, güvenlikçiyle muhabbet ediyor sözde, gözü bende, sigarayı da yakmış serseri.
Bardaktan boşalıyor sanki, Köprüçayda da böyle yağardı. Abimin dağa gittiği gün de böyle yağdı, anamın gözyaşları o günküne karıştı ve bitmedi, hala akıyor.
Abim dağda nasıl terörist oldu? Taş kafam bir türlü anlamadın, o kadar anlattı Yusuf abi. Marks’ı da anlattı anlamadım, hadi onu anlamadın ama bunu anla artık. Off! İnsan hakları, sendika onları anladım, madem anladın unutma, hakların var. Yusuf abiden istesem tekrar anlatır. Yusuf abi bu kadar şeyi nereden öğrendi? Çok okur molalarda bile okur, evdeki kütüphanesi iki duvar, Nurten abla bile bilmiyor kitaplarının sayısını.
Ne güzel anlatır, gözleri ışıl ışıl ışıldar, hele aydınlık yüzündeki gamzelerini uzanıp öpesim gelir.
Abim dağda ne yapıyordur şimdi? Can dostum dediği Yusuf abi gibi neden İstanbul’a gelmedi, fabrikada şef olmadı? En sevdiğimdi…
Of yaa Yusuf abi de bitiremedi sendika toplantısını. Yalnız da gidemem, gitmem de zaten. Gelse bir an evvel…
Hiç yakınma, Yusuf abi “Ben getirip götürürüm, eve de katkısı olur.” deyip ikna etmeseydi abimi, şimdi evde çocukluğumdan beri yaptığım, bitmeyen ev işlerini yapıyor olacaktım. Annem de ağıt yakıyor olacaktı. O kasvetten, o karanlık evden kurtardı beni Yusuf abim. Şükür, şükür çok şükür…
Abim, dağda babamın onun yüzünden öldüğünü sonra da küçüğünün bizi toplayıp Köprüçay’dan Pervariye, oradan da İstanbul’a can dostunun bir sokak altına getirdiğini biliyor mu acaba?
Can dost ne? Yusuf abi mi ? Canından ileri mi? İçine bir sokasın gelir ya, öyle bir şey mi? Öyleyse ben bunu biliyorum, Yusuf abi canımdan ileri…
Ay bu salak oğlan hala bana bakıyor. Abim görse döver vallahi bunu. Düşüncelerimi öğrense beni de döver. Bu salak oğlanınkinden daha garantidir benim dayak yemem. Düşüncelerimi öğrense Nurten abla ne yapar acaba? Yine ateş bastı yüzüme, utanıyorum hem de çok.
Nurten ablam harika kadın, ne kadar iyi davranır bana. Deniz ne kadar güzel bir çocuk, babasına benzer. Yusuf abim gibi çok yakışıklı bir adam olacak. Yusuf abi başka. Bambaşka…
Ellerimiz nasıl çarptı birbirine, nefes alamadın itiraf et, evet evet almadın onun için seviyorsun şemsiye altını, nefesini hissediyorsun yüreğin gümbür gümbür, sesini duyar mı endişen, en komiği de bu herhalde.
Ah canım Yusuf abim sürekli anlatır, anlatırken de yüzüme bakar, gözlerime bakar, önemli hissederim kendimi. Ne güzel anlatır bana, ayy anlatırken nasıl da heyecanlanır, sevinir, üzülür güler, orada değildir o başka bir dünyadadır. Olsun orada olmasın ah canım benim yeter ki bana anlatsın anlatsın, gamzeleri yeter.
Gece yarısı, ıslak parke taşları tenha, dar ve loş Tarlabaşı sokaklarında şemsiye altında bana anlatsın ben dinlerim, sokula sokula… Beni eve bırakır evine gider, sahi ya gece vardiyasından dönen kocasını bekler mi Nurten abla? Sevişirler mi?
Bir aydır gece vardiyasına kalmıyoruz. Offf gece vardiyası yok, yağmur yok, şemsiye yok.
İşte geliyor toplantı bitmiş neyse o salak oğlan da gitmiş. Cin gibidir Yusuf abim hemen anlar, ona emanetim ya…
“Zeynep çok bekledin ya kusura bakma, yağmur da başlamış.”
“Önemli değil Yusuf abi.”
“Şemsiye almadım, sende de mi yok?”
“Yok bende de”
Kahretsin almamış, bu yağmurda şemsiyesiz uzak uzak…
“Neyse hızlı hızlı metroya yürüyelim”
Şemsiye olsaydı yavaş yavaş giderdik. Nasıl da indiriyor hava…
“Zeynep daha evvel de söylemiştim, zamanı geldi seni sendikaya üye yapacağım”
“Olur Yusuf abi üye olunca ben ne yapacağım?”
“Bunun çalışma şartlarının iyileştirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar elde etmek için şart olduğunu daha evvel sana anlatmıştım, benim yerime seçilen Mahmut kardeşe tembih ettim o sana her şeyi anlatacak, sana göz kulak da olacak”
“Sen bir yere mi gidiyorsun Yusuf abi?”
“ Bursa’ya taşınıyoruz Zeynep”
Sarılsam sırılsıklam sımsıkı sımsıkı sarılsam, sıksam sıksam içinde kaybolsam ve bu anda burada evet evet şimdi burada her şey bitse, dünya dursa, deprem olsa, bomba düşse bitseee…Birden kolumu bir el sımsıkı kavradı.
“Düşüyordun Zeynep dikkat et”
Kolumu sımsıkı kavrayan o elin sıcaklığı hiç bitmesin. İçim titriyor tüm vücudum titriyor, nefes alamıyorum, boğazıma bir şey düğümlendi…
“Nurten ablan Bursalı biliyorsun ailesi orada, ben de iş buldum Bursa’da. Deniz’e bir kardeş düşünüyoruz, Bursa’da hayat daha kolay, her bakımdan daha iyi olacak bizim için.”
Neyse derin bir nefes, bir tane daha…
“ Ben ne olacağım Yusuf abi, abimi sen ikna ettin sen fabrikadan ayrılırsan beni çalıştırmazlar.”
“Yok o kadar kolay değil o iş, ben abinle konuşurum sen tasalanma . Hem bugün karar verildi, bayanlar artık gece vardiyasına kalmayacak, gündüz vakti gidip gelirsin. Mahmut sana en az benim kadar abilik yapar sen hiç merak etme”
Bana senin gibi anlatır mı Yusuf abi? Gülerken gamzeleri tüm dünyayı aydınlatır mı? Gece yarısı yağmurda şemsiyenin altında nefesi yüzümde dolaşır mı? Eli elime çarpınca nefesim durur mu? Senin gibi kokar mı Yusuf abi? Gözleri gözlerimi kamaştırır mı?
Ben nasıl nefes alacağım? Bu salak oğlanlara mı kalacağım? Ah Yusuf abim ah ne yapacağım ben? Of yaa ben şimdi nasıl yaşayacağım?
Gitme Yusuf abi…