Ersin, nefes nefese koşarak sokaktaki elektrik direğinin altına vardı. Evinin hâlâ epey uzağında olmasına rağmen, sanki bir şeylerden kaçıyormuş gibi koşmuştu. Direğe tutundu, derin nefesler alarak soluklanmaya çalıştı. Kaçmaya devam edecekken, karşısında el ele tutuşmuş bir aile belirdi. Anne, baba ve çocuk birlikte neşeyle yürüyordu. Ersin, bu sahne karşısında adeta yere mıhlandı. Bir ayağını direğe yasladı, paketten bir sigara çıkardı ve yaktı. Bakışları, kararmakta olan gökyüzünde sabitlendi. Zihni düşüncelerin karmaşasında kaybolmuştu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, hâlâ aynı yerdeydi. Sırtını direğe yaslamış, çevresinden kopmuş bir halde duruyordu. Bedeni artık yorgun değildi, ama zihni ağır düşüncelerle doluydu. Dış dünyayla hiçbir bağlantısı kalmamış gibiydi; oysa dış dünya hâlâ onunla iletişim kurmak için çabalıyordu. Ersin, uzun boylu ve karizmatik bir adamdı. Kot pantolon ve deri ceket içinde, başındaki mavi şapkasıyla göz alıcı görünüyordu. Kirli sakalı ve siyah gözleri, çevresindeki herkesin dikkatini çekiyordu. Ama o, bütün bu ilgiden habersizdi. Gözleri, sürekli yere bakıyordu; düşüncelerinin ağırlığı, onu dünyadan izole etmişti.
Yanından geçen iki genç kadın dikkatini çekmek için defalarca önünden geçip kahkahalar attılar. Seslerini yükselterek onun ilgisini çekmeye çalıştılar. “Yakışıklı!” diye seslendiler ama Ersin’in derin düşünceleri arasında kaybolan zihni buna tepki vermedi. Kadınlar, sonunda pes ettiler. “Erkek işte, ne olacak!” diyerek uzaklaştılar.
Ersin’in arka cebindeki cep telefonu ısrarla titriyordu. Yedi kez uzun uzun çalmıştı ama o hiç oralı olmamıştı. Arayan kişi, muhtemelen içinden küfürler savuruyordu. Telefon sekizinci kez çaldığında, Ersin onu cebinden çıkardı. Estetik bir hareketle açtı, ama hiç konuşmadan, sadece dinledi. Kısa bir süre sonra telefonu kapattı ve düşünceli adımlarla yürümeye başladı.
Yolda hızla geçen yaşlı bir kadın, Ersin’in dikkatini çekti. Bir an için kalbi hızlandı, sanki bir tanıdık görmüş gibi oldu. “Anne?” diye fısıldadı. Kadına dokunmak, ona sarılmak istedi. Ancak onun annesi olmadığını fark edince, adımlarını yavaşlattı. Kadın uzaklaşırken, gözlerinde beliren hüzün, yerini yeniden düşünceli bir ifadeye bıraktı.
Biraz daha ilerledikten sonra, kaldırım kenarında durdu ve karşısına geçmişteki endişeli hali çıktı. Ona bakıyordu, yüzünde büyük bir korku vardı. “Oğlum… Tatlım… Canım! Elalem ne diyecek şimdi, he annem?” diye seslendi ona, ama bu aslında annesinin sesiydi. Ersin, endişeli halini hafifçe kenara çekip yoluna devam etti. Yol boyunca, sigara üstüne sigara içti. İzmaritleri yere atarak yürüdü.
Bir ara sokaktan geçerken, karanlığın içinden titrek bir el çıktı. Ardından bir beden ve en sonunda korku dolu bir yüz belirdi. Bu, kendi korkmuş haliydi. Yüzündeki dehşet ifadesiyle ona bakarak, babasının sesiyle konuştu: “Sen benim oğlum değilsin. Nereye kayboldun? Benim gibi olamazsın!” Ersin, korkmuş halini de kenara çekti ve yürümeye devam etti.
Daha ilerde, hüzünlü hali onu bekliyordu. Sessizce yanında durdu, sadece hıçkırıkları duyuldu. Ersin, onu fark etmeye çalışmadan geçti. Arkasında bir kapı çarpma sesi yankılandı. Ersin bir an duraksadı, ardına bakacak gibi oldu ama sonra adımlarını hızlandırdı ve uzaklaştı.
Bir süre sonra bir grup insanın parti yaptığını gördü. O sırada, kafası karışık hali önüne çıktı. “Acaba?” diye mırıldandı. “Acaba ilgi duyduğum o mu?” Ersin, kafası karışık halini itip, onu partinin olduğu yere doğru gönderdi. Kendi yoluna devam etti.
Aydınlık bir yola vardığında, aşık hali onu bekliyordu. Elinde sapı olmayan bir nergis çiçeği vardı. Gülümseyerek Ersin’e çiçeği uzattı. “Hayat kısa, kuşlar uçuyor…” dedi ve dans ederek uzaklaştı. Ersin, aşık haline bakıp tebessüm etti. Kısa bir süre için kendini hafif hissetti, ama düşünceleri tekrar onu yakaladı.
Bir banka oturdu. Yorgundu; düşüncelerinin ağırlığı altında eziliyordu. Ayaklarını izleyerek düşüncelere daldı. O sırada hüzünlü hali yanına geldi, elini sıktı. Yüzü hüzünlüydü, ama sesi öfkeliydi. “Beni maskara mı edeceksin? Düşmana rezil mi edeceksin? Senin gibi oğul olmaz olsun!” diye bağırdı. Bu sefer babasının sesi yankılandı zihninde. Gözyaşları içinde banktan kalktı, koşmaya başladı. Koştukça kafası karışıyor, zihnindeki sesler birbirine karışıyordu.
Sonunda bir apartmanın önüne geldi. Bitkin düşmüştü; ama koşmaktan değil, düşünmekten. Duyguları etrafını sarmıştı. Bir süre kendini bu duygularla itiş kakış içinde buldu. Sonra tüm gücünü toplayarak, huzurlu haline sarıldı ve yere düştü. Diğer duygular, bir anda ortadan kayboldu.
Ersin, yerde yatarken gökyüzüne baktı. O sırada telefon konuşmasını hatırladı. “Hadi eve gel…” demişti sevgilisi. Bu sözler, içindeki huzuru geri getirdi. Yavaşça yerden kalktı ve apartmanın kapısına yürüdü.
Erkek sevgilisi pencereden onu izliyordu. Kapı çaldığında, Ersin’i içeri buyur etti. Gelen, onun biricik aşkıydı.