Halley Dergisi

TÜRKİYE’NİN “KOZMİK YENGE”Sİ: HANSU İREM – DUYGU FIRTINA

 

İlhan İrem… Müzik bir din olsaydı -ki biraz öyle sanki- bu coğrafyaya gönderilen nebi kendisi olurdu şüphesiz. Hatta “bitirme tezim” dediği ve bana göre Türkiye’de yapılmış en iyi albüm olan “Koridor”, bu metaforda “kutsal kitap” sayılabilecek çok kıymetli bir çalışma. Albümün sanat yönetmenine baktığımızda; bir zamanların romantik prensinin hayatına girdikten sonra, sadık bir cemaatin su gibi berrak ve bir o kadar gizemli kanaat önderine dönüşümünde sihirli dokunuşları olan şahane bir kadın görüyoruz: Hayat arkadaşı HANSU İREM. Aleni Barışsever, gizli “sevecen” olarak itiraf etmeliyim ki; kendisi, sevgili Lale Manço’dan çok daha “yenge”dir benim için 🙂 İşbu sebepten dolayı bu yazı ona, Türkiye’nin “kozmik yenge”sine adanmıştır.

 

Hansu İrem, üç yaşın masumiyeti ve üç yüz bin yaşın bilgeliğine sahip. Olağanüstü bir sağduyusu ve düş dünyası var. Yaşadığımız aşk ve yol arkadaşlığı anlatılamaz. Tanıdığım en büyük şairdir. Birlikte bir kainat yarattık. İnsanın aşık olduğu insanla taptığı işi, sanatını yapmasından daha büyük bir mutluluk olabilir mi?” (İlhan İrem)

 

“Kozmik” diyorum, çünkü İlhan İrem bu büyük aşkı bir “göksel buluşma” olarak tanımlıyor ve bu asla bir mübalağa değil. Çiftimizin tam manasıyla telepatik bir tanışma hikayeleri var; zira tanışmalarından çoook önce genç Hansu, İlhan İrem’i rüyasında görüyor ve hayranı olduğu adam ona şöyle sesleniyor: “Ben seni bulamam, sen beni bul!”. Devamını bizzat İlhan İrem’in kendisinden dinleyelim mi?

 

Hansu İrem ile tanışmamız göksel buluşmadır. Küçücük bir kız çocuğu iken beni rüyasında görmüş. İngiltere’deki gibi, yola merdivenle inilen, iki katlı taş evlerin olduğu bir sokakta, kolum pelerinli bir kızın omzunda uzaklaşırken, dönüp arkaya ona bakmışım ve ‘Ben seni bulamam, sen beni bul!’ demişim.

Yıllarla yüreğinde büyütmüş sevgisini. Sonra yaşadıkları şehir olan Ankara’da verdiğim bir konserde sarı saçları beline kadar uzanan dünyalar güzeli bir kız, çıkışta elime bir kitap tutuşturdu ve kalabalığın arasında yok oldu gitti. İçinde ne isim, ne adres. Sadece bir cümle yazılıydı: Sözcüklerin büyütülmesinin bazen sessizlik olduğunu ve neşenin büyütülmesinin bazen gözyaşları…’

Popüler kültürü sorgulamaya başladığım 80’li yıllar, kaçmak istediğim sessizliğin çağrısı gibiydi. 40 gün sonra Anadolu’dan İstanbul’a dönüşte turneyi anlatan bir röportaj verdim. Elimde de o kitap: ‘Magnafantagna’nın Ölümü’.

‘Ankara konserinde bu kitabı bana veren kızla evleneceğim.’ dedim. Sonra İstanbul’un kara deliği beni yine içine çekti, her şeyi unuttum. Üç yıl sonra, bir başka Ankara konserinde tekrar gördüm onu. ‘Nerelerdesin sen?’ dedim. Hiç konuşmuyordu. Adını öğrendim ve telefonunu alabildim.

Ertesi gün Gölbaşı’nda yürüdük. Anlamsız bir dünyada, anlamsız insanlarla, anlamsız koşuları bırakıp, bambaşka bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Işık yürekli insanlar için birlikte cennetimizi kuracağım insanım Hansu İrem’di Onunla başka boyutlardan tanışıyorduk! 1 Ekim 1991’de, sadece ailelerimizin bulunduğu bir törenle İda Dağları’nda evlendik.

 

“Gelin telleri uçuşuyor saçlarından bahara

Her biri başka daldan bağlanmışlar yarına”

 

Bu fotoğraf için sevgili İlhan İrem sevgili’ye bu notu yazmış. Sözler “Düğünevi Penceresi” şarkısından; fakat aşklarını o kadar aceleye getirmeden, kıymetli bir halı misali “dokuyarak” yaşıyorlar ki, o düğün öyle hemen oluvermiyor 🙂 Hiçbir şeyi alelacele tüketmeden, bilakis uzun vadede “birlikte bir şeyler üretmek” üzerine bir sevgi inşa ediyorlar. Sekiz yıl, evet dile kolay, tam sekiz yıl boyunca sadece telefonda konuşuyorlar. Bu esnada Hansu Hanım eğitimine, İlhan İrem müzik çalışmalarına devam ediyor.

Nihayet genç Hansu üniversiteden mezun olduktan sonra, takvimler 1 Ekim 1991’i gösterdiğinde; bu iki özel ruh, İda Dağları’ndaki “Chalet Chopin” adlı mekânda -ki “İlhan-ı Aşk” şarkısı burada bestelenmiştir- dışarıya kapalı, sadece ailelerinin katıldığı masal gibi bir düğünle, bir daha hiç ayrılmamacasına yekvücut oldular. Hem de “Tanrısal tozlarla gülüşen meleklerin şahitliğinde”… Hatta “masal gibi”nin öyle alelade bir teşbih olmadığını anlamanız için, düğüne dair ulaşılabilecek tek videoyu buraya bırakıyorum:

 

https://fb.watch/1jezZqVeFk/

 

İlhan Ağabey’in sevincine bakar mısınız? Tabii, kapmış porselen bebek gibi gelini 🙂

 

 

Hatta www.ilhanirem.rocks sitesinde de bulabileceğiniz “kozmik nikah metni”nden şu kısmı da eklemek isterim:

 

“İLHAN-I AŞK

 

Chalet Chopin… (Şale Şopen)

İda Dağları’nda, sadece klasik müzik sanatçılarını ağırlayan çok özel bir otel.

Odaları Chopin, Mozart, Bach gibi ölümsüz müzisyenlerle isimlendirilmiş; yalnızca onların müziklerinin çalındığı, kurtarılmış bir cennet köşesi.

O gece ve sonrasında, İlhan İrem şarkıları yankılandı İda Dağları’nda…

(Dışarıya kapalı bir merasim yaşanıyordu…)

1 Ekim 1991 tarihinde, İlhan İrem ve Hansu İrem Chalet Chopin’de evlendiler.

Mumların ve fenerlerin aydınlattığı bahçede hazırlanmış uzun masada sekiz kişi vardı:

Hansu İrem, İlhan İrem… Aileleri; Suzan Atbiner, Kayhan Atbiner, Mesude Aldatmaz, Nahit Aldatmaz… Ve Ata Nirun ile eşi Serap Nirun.

Akşam yemeğinden sonra, o zamanki Altınoluk Belediye Başkanı nikahı kıydı.

Gecenin geç saatlerinde Ata Nirun, İlhan İrem ve Hansu İrem’in kozmik buluşmalarını “Tanrısal tozlarla gülüşen meleklerin şahitliğinde” belgeledi.

Orhan Çetin, töreni fotoğrafladı.

………

“İlhan-ı Aşk” şarkısı burada bestelendi.”

 

Şöyle bir aşk denk geldi de biz mi evlenmedik? 🙂

 

Peki, koskoca İlhan İrem’e “Sanki kainatlar içindeki diğer parçamı buldum.” dedirten; lirizm fışkıran mısraların, tersine mütemadiyen dingin görünümlü sahibi olan bu gizemli sarışın kimdir? Efsane çiftimiz çok uzun yıllardan beri gözlerden uzak, izole bir hayatı tercih ettikleri için; saçlarından güneş damlayan bu “güzel” kadının kendisi kadar güzel işlerine ve ailesine, elimdeki kısıtlı bilgilerin ışığında ve kalemim yettiğince değinmeye çalıştım.

 

“Çok uzun ve yürek yorucu yolculuklar sonrasında, Hansu İrem gerçek anlamda bir kainat hediyesidir. Aşka dair bütün duygularımı onun için biriktirdiğim hissini taşıyorum. Sonsuzluklarda güzelleşip aydınlanmamı anlamlı kılan sıcaklık… çocukluğun, deliliğin, bilgeliğin, zamansızlığın gökkuşağından birlikte süzüldüğümüz, isimlendiremediğim bir cennet… İki kişilik bir yalnızlıktan yüreklere açıldığımız kainatlar yaratıyoruz.” (İlhan İrem)

 

 

Doğum günü 27 Eylül olan Hansu Atbiner’in doğum yılı ise koca bir muamma. Zarafeti ve sanatsal ruhuyla tam bir terazi kadını. Bu burç genellikle kararsızlığıyla bilinse de, sırf hayat arkadaşı olarak İlhan İrem’i seçmesi bile Hansu Hanım’ın ne kadar doğru kararlar verdiğini anlamaya yetiyor 🙂

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Küçük Hansu ve küçük İlhan 🙂 Göksel buluşmaya biraz daha vakit var.

 

Eğitim hayatının sonuna kadar Ankara’da yaşıyor -ki İlhan İrem’le burada, onun bir konserinde tanışıyorlar- fakat aslen Ankaralı mı yoksa ailesi sonradan mı buraya yerleşiyor, bilinmez. Babasının, ablasının ve kendisinin sarı saçları ve çakır gözleri bana, Balkan göçmeni bir aileyi çağrıştırıyor ama bu konuda kesin bilgi yok. Ailemiz yazlarını Foça’da geçiriyor. Ne de iyi ediyor 🙂

 

Hansu İrem’in annesi Suzan Atbiner ve babası Kayhan Atbiner. Şu asalete bakar mısınız!

 

Baba Kayhan Atbiner… Küçük bir bilgi: Kayhan Bey’in vefatı Hansu-İlhan İrem çiftini o kadar etkiliyor ki, birlikte “Alaca Tüylü Kuş” şarkısını besteliyorlar. Bu şarkı, İlhan İrem’in 2001’de çıkardığı “Seni Seviyorum” albümünde “göklerdeki babamıza” notu ile yer alıyor. (Yine İlhan İrem’in 2008’de çıkan “Tozpembe / Progressive Çocuk Şarkıları” albümünün fotoğraflarını kayınpederi Kayhan Bey hazırlamıştır.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anne Suzan Atbiner (solda) ve Suzan Hanım’ın annesi (sağda)… Anne ve anneannenin güzelliğini görüp Hansu İrem’in porselen bebek gibi yüzünü düşününce genetik bilimine daha çok saygı duyuyor insan 🙂

 

Hansu Hanım’ın bir de kendisine çok benzeyen bir ablası var: Esra Atbiner Tatar. Kız kardeşi gibi ODTÜ mezunu olan Esra Hanım, Kimya okudu ve kendisi emekli bir kimya öğretmeni. Evli ve iki kız çocuk sahibi olan Esra Hanım, yaşamını ailesiyle birlikte İstanbul ve Kıbrıs’ta sürdürüyor.

 

Abla Esra Tatar… Eşi Mehmet Bey, kızları Derin (solda) ve Alım (sağda) ile birlikte.

 

Yeri gelmişken; İlhan İrem’in konserlerine en az bir kez gitmiş, gitmese de konser videolarını izlemiş olanlar bilir: İlhan Ağabey bazı şarkılarını söylerken sahnede ismi gibi “alım”lı bir balerin kız peyda olur ve onun etrafında kuğu gibi süzüle süzüle, şarkının duygusunu en az İlhan Ağabey kadar hissederek dans eder. Hatta İlhan Ağabey kendisine “Peri Kızı” der. İşte o peri kızı; Hansu İrem’in yeğeni, Esra Hanım’ın kızı Alım Tatar. Yetenekli bir balerin olan güzeller güzeli Alım, aynı zamanda Uluslararası İlişkiler ve Sosyoloji bölümlerinden mezun olduğu Koç Üniversitesinde, geçici olarak gelen değişim öğrencilerine mentorluk yapmaktadır.

 

Yeğen Alım Tatar… Peri tozunun büyüyüp “Peri Kızı”na dönüştüğüne şahit olmaktasınız sayın seyirciler 🙂

 

Alım, İlhan Ağabey ile -teyzesi dahil- en fazla fotoğrafı olan şanslı kişi olabilir (yoo kıskanmıyorum) 🙂 Bu arada İlhan Ağabey’in gözlük camına yansıyan Hansu İrem, sen ne güzel bir detaysın! Aşk bir “yansıma” hali değil midir zaten? Tanrı’nın yansıması…

 

 

ODTÜ’de Psikoloji bölümünde okuduğu bilinen Hansu İrem, aynı zamanda Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan bir “mülkiyeli”dir.

 

Hansu İrem (ön sıra, sağdan ikinci), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden arkadaşlarıyla birlikte okul bahçesinde.

 

Hansu İrem, okul arkadaşı Nur Hanım’la birlikte. İki “mülkiyeli” güzel… 🙂

 

Mezun olduğu bölümlerle alakalı herhangi bir iş deneyimi olup olmadığını bilmiyoruz. http://www.ilhanirem.rocks/ sitesinde İlhan İrem’in “Psikolog Hansu Atbiner” ile evlendiği yazıyor. Ne mutlu ki İlhan İrem’le evlendikten sonra eşinin sanat yönetmenliğini üstlenen Hansu İrem, deyim yerindeyse harikalar yaratmaktadır.

 

İşte bunlar hep Hansu İrem 😉

 

Bunlar da…

 

Bu tanış yüzler de… 🙂

 

 

HANSU İREM – DİSKOGRAFİ

 

> KLİP YÖNETMENİ <

 

 

(“Anlasana” şarkısının klibinden)

 

(“Konuşamıyorum” şarkısının klibinden)

 

>SANAT YÖNETMENİ<

 

 

 

(“Hayat Öpücüğü” albüm kapağı / 1988)

 

(“Seni Seviyorum” albüm kapağı / 2001)

 

 

>SÖZ YAZARI<

 

 

 

Tüm bu şarkıların tılsımlı sözlerine bakınca, İlhan İrem’in “Hansu, tanıdığım en büyük şairdir.” dediği kadar var diyor insan. Güfteleriyle bizi bambaşka evrenlere götüren Hansu İrem, yumuşacık sesiyle hayat arkadaşının beş şarkısında da mırıl mırıl şiir okuyup dinleyenlerde âdeta terapi etkisi yaratıyor:

 

1) “GECE PERİSİ” adlı şarkıda Hansu İrem, aslında bir şiir okumaktan ziyade gördüğü bir rüyayı öykü formunda aktarıyor. (Malum, bu büyük aşkın miladının da Hansu Hanım’ın görmüş olduğu bir rüyaya dayandığını düşünürsek; kendisinin gördüğü rüyaların mutlaka bir hikmeti olmalı.) Uyanır uyanmaz etkisinde kaldığı rüyayı heyecanla anlatmaya, anlatırken ses kaydı almaya başlıyor. Rüyasında penceresi denize açılan bir oda var, bu odada önceden deniz varmış ve sonra çekilmiş. Deniz çekildikten sonraki manzarayı, narin yapılı deniz kabuklarının olağanüstü güzelliklerini, sevdiceğine göstermek için eline aldığında her birinin nasıl da un ufak olduğunu hüzün ve hayranlık çeşnili bir coşkuyla anlatıyor İlhan Ağabey’e. Anlatmakla yetmez, bu ilginç rüyayı, “denizin çekildiği oda”yı Hansu İrem’in huzurlu sesinden dinlemek lazım. O zaman buyrun ifinim 🙂

 

https://www.youtube.com/watch?v=76SAkRqcSuI

 

 

2) “KRİZALİT KRİSTALİN” adlı şarkıda Hansu İrem aynı adlı şiirini okurken, fonda tüyleri diken diken eden bir şaman ritüeli kendisine eşlik ediyor. TRT için hazırlanmış klipteki ayin görüntüleri de bir o kadar etkileyici. Klibin sonunda İlhan İrem’den hepimize şu notu iletiyor: “Tamamlanınca eksik kalıyor bir şeyler… IŞIK VE SEVGİYLE… İlhan İrem…”

 

https://www.youtube.com/watch?v=JgbS9BBRw1I

 

Rüzgar çanı sesli bir uçurumda

Krizalit kristalin

Hiç görmediğim bir şeye benziyordu

Gölgeler diyarı, iç içe geçmiş labirent bilmeceler

Hızla beliren tuhaf anlamsız şekiller

Krizalit kristalin kaybolup gidiyordu

 

Rüzgar çanı sesleri uğuldarken durdum

Ruhum bedenimden geçip giderken kendime baktım

Krizalit kristalin neydi?

krizalit kristalin ben neydim?

Uğultular büyüyordu

Krizalit kristalin beni içine alıyordu

 

“Tamamlanınca eksik kalıyor bir şeyler…”

 

 

3) “BABİL KULESİ” adlı şiirinde Hansu İrem; Babillilerin tanrıya ulaşmak için Marduk adına inşasına başladığına inanılan yedi katlı (1. Kat: Taş, 2. Kat: Ateş, 3. Kat: Bitkiler, 4. Kat: Hayvanlar, 5. Kat: İnsanlar, 6. Kat: Gökyüzü, 7. Kat: Melekler) Babil Kulesi’ne telmih yapıyor.

 

Babil in asma bahçelerinde

İki kız yürüyordu

Biri yeşile çehrelenmiş

Diğeri yok

…..

 

Efsaneye göre kulenin yedinci katının inşası esnasında tanrı, o zamana dek uyum içinde çalışan her işçiye farklı bir dil verir ve bundan sonra işçiler birbirleriyle anlaşamadıkları için kulenin inşaatı yarım kalır. (Bu, aynı zamanda dillerin kökenine dair inanışlardan biridir.)

 

“Onların sözlerini karıştırın

Birbirlerini anlamasınlar diye…”

 

https://www.youtube.com/watch?v=iPV5VWQsjc0

 

 

4) “SİYAH ELDİVEN” şarkısının başlangıcında okuduğu şiirinde Hansu İrem, bana göre bir insanın bir insana söyleyebileceği en içten, en duygulu “Seni seviyorum.”u haykırıyor.

…..

Bu bizim şarkımız

Seni seviyorum!

Ardına bakmadan yürüdü gitti

Geride kalan bir çift siyah eldiven

…..

 

https://www.youtube.com/watch?v=3f1eDKFHHdk

 

 

5) Hansu İrem ve İlhan İrem’in, sözlerini bir Japon efsanesi olan “Sekiz Bulut Dağı”ndan esinlenerek yazdıkları “SİS” adlı şarkı 3 bölümden oluşuyor:

 

a) Şatlup

b) Sis

c) Sekiz Bulut Dağının Prensesi

 

“Şatlup” ve “Sekiz Bulut Dağının Prensesi” bölümleri içindeki şiirler Hansu İrem tarafından seslendirilmiştir.

 

Japon efsanesine göre sekiz başı ve sekiz kuyruğu olan yılansı bir yaratık (“sekiz çatallı yılan”), kraldan her sene kendisi için bir prensesi kurban etmesini ister. Yedi yıl boyunca kral bu isteğini gerçekleştirir. Sekizinci yıl prensesi kurtarmak isteyen kral, tepelerinde içi bira dolu havuzlar olan sekiz kule yaptırır. Prensesi almaya gelen yaratık, sekiz başıyla havuzlardaki birayı içer ve alkolün tesiriyle uyuyakalır. Kral, o uykudayken tüm başlarını keser ve böylece 8. prensesi kurtarır.

 

https://www.youtube.com/watch?v=1QkfTiUVe_Q

 

 

Velhasıl bizim “kozmik yenge”miz;

 

 

iyi bir evlat,

 

iyi bir kardeş,

 

iyi bir teyze,

iyi bir sanat yönetmeni, veee

 

gözünü sevdiceğinden hiç ayırmayan

 

mükemmel bir eş…

 

Acımasız olduğu iddia edilen zaman, bu “zamansız” çifte hiç uğramamış sanki 🙂

 

Bir kez daha söylemeye gerek var mı bilinmez ama aynı zamanda Hansu İrem; tam da sevdiceğinin söylediği gibi iyi bir şair ve yıllara meydan okuyan aşkları, birlikte yazdıkları en güzel şiir hiç şüphesiz…

 

“Ruhun özü Krizalit içinde saklı.   

 

     Hiçlik, Varlığa dönüştü bilinmeyen yolculuklarda.

 

          ……

 

Yıldız tozları, yeniden doğuşun işareti.

 

          ……

 

Bir kelebek, reenkarnasyon sancılarında  

 

                              Parçalandı kozası

 

                    Dönüşüm başladı!

 

Değişik renkler, ağulu yeşil, çocukluk pembesi

 

          Sarı hüznü yılların düşsel uçuşlarda…

 

          ……

 

İnsan bedeninde kanatları hiiiç yok olmadan

 

Melek şekline büründü ruh. 

 

     Basubadelmevt!  

 

               Haberci Güvercin  

 

               Ruhun Yükselişi  

 

     Seni Seviyorum

 

               Kelebek ömrü kadar sonsuz.  

 

 

     Seni Seviyorum  

 

Unuttuğumuz  

 

          Bu alemde hatırlayamadığımız  

 

                                        Tuhaf sırlar

 

                                        Hayaller…

 

Başka hayatlarda yitirip,  

 

     Farklı boyutlarda bulduğumuz birileri.

 

          Ruhun Yükselişi!  

 

     Seni Seviyorum”

 

 

Biz de seni çok ama çok seviyoruz “Gece Perisi”… İlhan Ağabey’e ve bize kattığın tüm güzellikler için sonsuz teşekkürler! “Krizalit Kristalin” olup bizi içine çektiğin nice zamansız zamanlara… Işık ve sevgiyle

 

 

 

 

BONUS : Gazeteci-yazar Özlem Süyev tarafından, İlhan İrem’in Beyoğlu’nda gerçekleşen ilk kişisel resim sergisinde çekilen bu fotoğraf; İlhan & Hansu İrem çiftinin bir gazeteciye verdikleri ilk ve tek poz. Onları çok seven bir akordiyon sanatçısı sergiye gelince Özlem Hanım’ın ricasını kırmayıp dans etmeye başlayan çiftimiz, bu özel performanstan sonra birbirlerine uzun uzun sarılıyor ve dünya birkaç dakikalığına güzelleşiyor 🙂

 

Exit mobile version