Bir zamanlar güzel çiçekler ülkesi diye bir ülke varmış. Bu ülkede Pırpır isminde, bembeyaz yapraklı, güneş yüzlü bir papatya yaşarmış. Bitkiler ve hayvanlardan oluşan kocaman bir ailesi varmış. Her zaman mis gibi kokan bu ülke, pembe, mor, sarı, beyaz, yeşil, kavuniçi gibi akla gelen bütün renkleri barındırırmış. Kelebekler neşeyle aralarında kanat çırpar, arılar bal yapmak için vızıldayarak çiçeklere konarlarmış. Pırpır hayal kurmayı yok severmiş. Ormanda koştuğunu, gölde yüzdüğünü, hatta uçabildiğini hayal edermiş.
Papatya yine böyle hayal kurarken, sıcak ülkelere göç eden bir leylek dinlenmek için yanına iniş yapmış. Pırpır heyecanla seslenmiş.
- Ben de başka ülkeleri görmek istiyorum.
Leylek, Pırpır’ın şaka yaptığını sanmış, gözlerini kocaman açmış, gak gak diye gagasını birbirine çarparak gülmüş. Pırpır’ın sinirden yüzü kızarmış.
- Köklerimle yürüyebilirim, demiş. Yapraklarımla suda yüzebilirim. Kanat çırpmayı da öğrenebilirim, demiş.
Leylek bunun imkansız olduğunu tekrarlayıp dinlenmek için uykuya dalmış.
Sonraki gün Pırpır saklambaç oynayan arkadaşlarına katılmak istemiş. Sincap ve köstebek ona şaşkın şaşkın bakmışlar. “Ama sen saklanmazsın ki!” demişler. Pırpır bunu duyunca o kadar ağlamış ki toprağı su içinde kalmış.
- Toprak çok sıkıcı, kurtulmama yardım edin.
Arkadaşları Pırpır’ı çekiştirmişler ama topraktan kurtarmayı başaramamışlar. Köstebeğin aklına bir fikir gelmiş. Toprağın altını girmiş. Dişleri ile papatyanın köklerini topraktan kurtarmış. Pırpır dik durmaya çalışmış. Pat diye diye yere düşmüş. Arkadaşları yardım edince bir iki adım atabilmiş. Sevinçle kahkahalar atmış.
- Yürümek harika, yürümek en güzel şey.
Hava kararmaya başlayınca arkadaşları evlerine gitmişler. Pırpır ayakta duramadığı için emekliyormuş. Ağlamaya başlamış.
- Yürümeyi başaramıyorum. Yürümek berbat bir şey.
Sonra birden güçlü bir rüzgar esmeye başlamış. Pırpır kökleri ile toprağa tutunmaya çalışmış ama o kadar hafifmiş ki gökyüzüne yükselmiş. Önce korkmuş, ama sonra aşağıda gittikçe küçülen çiçeklere, arkadaşlarına seslenmiş.
- Uçmak harika, uçmak en güzel şey.
Papatya kara bulutlara doğru yükselmeye devam etmiş. Hava gittikçe kötüleşmiş. Rüzgar onu daha sert savurmaya başlayınca ağlamaya başlamış.
- Uçmayı başaramıyorum. Uçmak berbat bir şey.
Sabaha doğru güneş çıkınca rüzgar sakinleşmiş. Böylece Pırpır döne döne aşağıya düşmeye başlamış. Kalbi küt küt diye atıyormuş. Alçaldıkça aşağıda bir göl olduğunu görmüş. Balıklarla tanışmak çok güzel olacak, diye düşünmüş. Suyun içinde balıkları, deniz canlılarını görünce çok sevinmiş.
- Yüzmek harika, yüzmek en güzel şey.
Sonra nefes alamamaya başlamış. Yaprakları ıslanınca da büzüşmüş. Kırmızı bir balık onu görünce şaşırmış. Ne işin var senin burada, yüzgeçlerin olmadan yüzemezsin, nefes alamazsın, demiş. Pırpır, gölün dibine doğru düşmeye başlamış.
- Yüzmeyi başaramıyorum. Yüzmek berbat bir şey.
Sonra bir leylek gagasıyla onu kurtarmış, çimenlerin üzerine koymuş.
- Pırpır iyi misin?
Pırpır çok yorgunmuş.
- Evet, senin ne işin var burada.
- Arkadaşların sana yardım etmem için beni gönderdiler. Çok merak etmişler. Seni tekrar toprağa ekmemiz gerek. Topraktan beslenemediği için çok aç ve halsizsin, demiş
- Çok yorgunum, kımıldayacak halim yok. Arkadaşlarımı özledim.
Leylek bir saksı bulup Pırpır’ı içine ekmiş.
- Senin beslenmen ve dinlenmen gerek. Seni ülkene götüreceğim. Peki neden hala çok üzgünsün.
- Keşke uçabilseydim. Senin gibi sürekli gezerdim. Görmediğim ülkeleri, dağları, denizleri, şehirleri görürdüm. Ama başaramadım, demiş.
Leylek Pırpır’ın haline çok üzülmüş.
- Seni eve götürürken uzak yollardan götüreceğim, böylece görmediğin yerleri göreceksin, demiş.
Leylek Pırpır’ın içinde olduğu saksıya sırtına bağlamış. Papatya biraz sıkışmış ama gökyüzünden yeryüzünü inceleyeceği için çok heyecanlıymış. Dağları, denizleri, şehirleri geçmişler. Pırpır çok mutluymuş merak ettiği yerleri, hayvanları, insanları, kuşları görüyormuş. Ama bir yandan da ülkesindeki toprağın kokusunu, ondan aldığı vitaminleri, minarelleri çok canı çekiyormuş. Günden güne canlılığını kaybediyormuş. Gece dinleniyorlarken papatya kulağına bir çığlık sesi gelmiş. Keskin gözlü, güçlü kanatlı Kartal onu kaçırmış. O kadar yükseklere çıkmışlar ki Leylek onları kaybetmiş.
- Ben dağımda yalnız yaşıyorum, arkadaşa ihtiyacım var hem senin de uçmayı sevdiğini duydum.
Pırpır, çok korkmuş. Kartala yalvarmaya başlamış.
- Hayır, yürümek, yüzmek, uçmak istemiyorum. Bir saksının içinde yaşamak da istemiyorum. Ülkemden, arkadaşlarımdan uzak kalmak istemiyorum, demiş. Kartala her gün onu ülkesine götürmesi için yalvarmış.
Pırpır çok mutsuzmuş. Dağdaki şato çok soğukmuş. Yaprakları iyice kararmış. Yüzü solmuş. Artık kafasını kaldıramıyormuş. Her zaman rüyasında güzel çiçekler ülkesini görüyormuş.
Bir sabah burnuna mis gibi kokular gelmiş. Güneş ışıkları yüzünü gıdıklamış. Karnı tokmuş, kendini çok güçlü hissediyormuş. Gözlerini açtığında güzel çiçekler ülkesine geri döndüğünü görmüş. Başucunda arkadaşları ve Leyleği görünce şaşırmış.
Leylek, Pırpır uyurken dağın tepesinde onu bulduğunu, kartala yalvardığını anlatmış. Arkadaşlarının ona yazdığı mektupları vermiş. Kartal da onun geri götürmesine izin vermiş.
Pırpır hayal kurmaktan vazgeçmemiş.