Yazar olmak ilginç bir meslek; beyaz kâğıda bakıp içine uygun harflerden kelimeler, cümleler ve paragraflar koymak olarak tanımlanabilir. Peki, bu basit tabir mi gerçekten yazarlık?
Bu konuyu ve çıkan kitabını konuşacağımız “O masal anlatmadı, ben inanmadım…” kitabının yazarı Birsel Alver Yazıcı ile konuşacağız.
Sayın Yazıcı dergimize hoş geldiniz…
Hoş buldum…
Yazarlık nedir sizce?
Yazarlık, gerçeğe sosyal bir perspektiften bakıp içselleştirerek kendi cümlelerinizle yeniden kurgulayıp bambaşka bir şekilde okuyucuya anlatma sanatıdır.
Yazmaya nasıl başladınız?
Yazmaya çok küçük yaşlarda Tanrı’ya mektuplar yazarak başladım. Ama yazmaya inandığım zaman lise öğrencisiydim. Edebiyat öğretmenim yazdığım kompozisyonlara not veremez, kara tahtanın önünde yüksek sesle okuturdu, dolayısıyla notlarımı arkadaşlarımdan alırdım. Bu beğeni beni yazma aşkının kucağına attı.
Birsel Alver Yazıcı kimdir?
Okuyan, yazan, düşünen, olayların içinde olan ama uzaktan bakan biri…
O masal anlatmadı, Ben inanmadım nasıl ortaya çıktı?
Daha önceden gazetede yazdığım öykülerin beğenilmesi ve bunları diğer öykülerle beraber birleştirerek kalıcı olmasını sağlamak istememle çıktı.
40 hikâyesi olan bu kitap sizce nedir?
Ben, sen, o… Biziz, hayatı yaşayan ve yaşadığı hayata şahit olan, hikâyesi olan bizleriz.
Kitabınızın başlığından yalanlara kanmayıp bir çeşit kaçış havası çıkıyor. Bize başlığın öyküsünü anlatır mısınız?
Yalanlara kanmayıp, bir kaçışın öyküsü olduğu doğru biraz ama biraz da felsefe içeriyor. Yalan, yalanı söyleyen kişi içinde aynıdır. Kişi kendine söyler yalanı kendi inanmazsa başkasını inandırması da zorlaşır. Yalan yalanı söyleyenin gerçeğidir çünkü.
Bir gün bir güzellik hayatınızı masala, sizi masal kahramanına çeviriyor. Değdiğiniz dallarda çiçekler açıyor, saraylarda sultansınız… Bunu siz böyle hissettiniz. Sonra bir şeyler oluyor ve kendi kurduğunuz o masal dünyasını kendi başınıza çeviriyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki ne masal var ne kahraman… Siz yine aynı sizsiniz… Onun masal anlatmadığı bir gerçekte neden siz inanmayan olasınız. O masal anlatmadı, siz de inandınız.
Nasıl yolculuk beklemeli bu hikâyeleri okurken okurlar?
Bu kitabın yolculuğun kişinin kendi içine çok basamaklı bir merdivenden usul usul iner gibi olmasını isterim. Her bir öykü apayrı bir tablo gibi durmalı basamakların başında. Kişi kendini kaybedip, yeniden bulmalı. Orada bir yerlerde bu benim demeli. Hikâyeler demlemeli onu.
Klasik bir hikâye anlatımından farklı bir tarzda ilerlemişsiniz bu konuda kendinize örnek aldığınız bir yazar var mı yoksa kendiniz mi ürettiniz?
Kendime örnek aldığım usta yazarlar var tabi bu kendi üretiminize bambaşka bir şekil veriyor çünkü siz başka yazmak istiyorsunuz, başka anlatmak derdiniz aynı olmak değil çünkü. Bunun Türk edebiyatında en güzel örneğinin Nazan Bekiroğlu olduğunu düşünüyorum.
Hikâyelerinizde bir şiirsellik de var bu durumun okuyucuya etkisinin nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Şiirselliğin şair olmamla alakalı olduğunu düşünüyorum, öykülerime şiirin yansıması bundan. Düz yazının en büyük özelliği ne ise o’dur. Özdeşmezlik ilkesi gereği… Ben de okusam aynı şeyi anlarım siz de okusanız aynı şeyi anlarsınız. Oysa şiirin tabiatında bir başkalaşım var. Farklı ruh halleriyle aynı şiiri okuduğunuzda bambaşka algılıyorsunuz. Bir şiir herkesi bambaşka bir yerden yakalıyor. Okurlarımın bundan hoşlanacağını düşünüyorum. Çünkü şiirsellikle içselleştirip yenide yaratacak o öyküyü.
Ben okurken derin bir kitap olduğunu düşündüm. Yani bir hikâyeyi okuduktan sonra üzerine düşünülmesi gerektiğini düşündüm. Diğer okuyucularınızdan tepkiler neler?
Derin ve üzerinde düşünülmesi gereken bir kitap olduğunu sıklıkla duydum ama en güzeli ”beni anlatmışınız” demeleri. Bu gerçekten kutsal bir cümle, benden çıktı onlar çünkü onun oldular.
Yazdığınız hikâyelerinizin hepsi elbette ki sizden bir parça taşımaktadır fakat daha da sizi anlatan bir hikâye hangisi?
Matruşka ve sandık güveleri diyebilirim. İçimden çıkan bir çok tane ben olduğu ve annemi güzel en güzel anlattığım için… ah annem ah daha kaç kere parçalanıp bölüneceğim, daha kaç ben çıkacak benim içimden…
Etkilendiğiniz yazarlar kimler?
Dünya edebiyatında Gabriel Garcia Marquez Türk edebiyatında Nazan Bekiroğlu
Başka projeleriniz var mı?
Üzerinde çalışmaya devam ettiğim bir takım projelerim, insan yazmaktan uzaklaşamıyor bir türlü. Okurun bir beklentisi oluyor, yazmalısınız…
Hatırla beni ve Son adlı hikâyeleriniz beni çok etkiledi. Yazım süreçlerini anlatabilir misiniz?
Hatırla beni gazete makalelerimden biriydi. Uzun bir süreçte yazdım, dönüp dolaşıp yeniden yazdım onu. Ne zaman okusam eksik ne zaman okusam yarım hissettim. Yordu beni anlayacağınız… Tamam dediğimde tamam olmak zorunda olduğunu kendi hissettirdi bana… Unutulmak istemeyen bir insan için her şey bahane olabiliyor. Benim bunca bahanem varmış dedim.
Son adlı hikâye de yine biten bir şeylerin sonu için yazıldı. Başlarken ne heyecanlıydık, süreci yaşarken de aynı heyecan sarıp durdu bizi. Defalarca yanılıp defalarca bocaladık nihayet bitti bir son var çünkü… Başka bir şeyin başladığı yerde biten bir şeyin hüznü ve birçok keşke… bir şeyleri sonlandırabilirken bilmediğimiz kendi sonumuz. En sık sorguladığımız soru.
Yazmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler?
Okumak, çok okumak, her zaman okumak… Çünkü yazmak tabiri caizse yazmak, kusmasıdır okumanın.
Okurlarımıza tavsiye edeceğiniz kitap, dizi ve filmler var mı?
Gabriel garcia Marquez “yüzyıllık yalnızlık” ve “albaya mektup yok” kitaplarını çok beğeneceklerini düşünüyorum.
The Queen’s gambit ve Anne with an e son zamanlarda izlediğim en güzel diziler
Filmde seçenek çok ama Hayat Güzeldir ve kapıdaki düşmanı mutlaka tavsiye ederim
Sayın Birsel Alver Yazıcı bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim.
Rica ederim keyifli bir sohbetti…