Bir varmış şimdi yok olsak birdenbire
Bi’ uçan halının altına süpürüp iz düşümlerimizi
İki lafın belini sarsak tütün misali
Yandıkça uzasa ruhlarımız bir çiçeğin köklerine doğru
Üç tarafı kerizlerle çevrili leş hayatlarımızda
Saçmalama joker hakkımızı kullanıp
Dört dörtlük hatalar yapsak pervasız
Münker ve Nekir’in istifa dilekçelerini
Beş vakit okuyup okuyup üflerken göğe
Kahkahalarımıza engel ol(a)masak
Altı üstü İstanbul’u yaksak mesela
Kaçmaya çalışırken iki bilet alıp Liristan’a
Yedi tepe tekmili birden kovalasa bizi istasyon boyu
Gülhane’deki “o” ceviz ağacına saklansak
(hatta “o” ceviz ağacı biz olsak!)
Sekiz kuyulu taş oynarken sekizin uykusu gelip
Kuyunun yanındaki hamağa uzansa, yeniden başlasa sonsuzluk
Dokuz sekizlik pürneşe yürürken düşüverse yelkovan
Aklımızın saatleri dursa birden, Şule* bile çaresiz kalsa
On emri Musa bilerek unutup yarsa göğsümüzü
Kalbimizin orta yerinden kızıl bir nehir aksa
Sıfır elde, diğer elimiz döverken nehrin sularını
Sollamasını yapsak düşlerimizin, her seferinde yanlış çıksa
(*Şule Gürbüz)