Sebeptir,
yıkılmayan bir yerimden sürüldüm.
Ne vardı bu kadar yalnızlık biriktirecek?
Sindiğim kelimelerin dibinde
o kadar mı yeniktir yüzüm, sesinin yürüyüşüne?
Seyrimdir,
soyar beni benden, benim önümde.
Rüsva olurum aleme arkandan gelsem;
usanmam, utanmam yine.
Kaçırmaz gözlerim itirafın titrek ellerini
-inkâr diye-
…
Sezersin,
zor değildir serviler, kuşlar
ve göğün topuklarında toprak tabutlarla döllenir.
Coşarak ağırlaşırım içimde.
Sezersin,
zor değil bir çakır dikeninde.
Susaklar, zeytin yağından sabunlar;
basmalar bahardan, terlikler çiçek açmış…
Fakat zincirler esaret anlamına gelmez
“Perşembe Pazarı”nda.
Yürürüm ki yenilsin sesim yüzünün mavi kıyılarına.
Çünkü gaz lâmbası izin vermez aklıma.
Yakalar yüreğimden,
yakalar, küllenen bir yanımdan maşınga;
“Eski Dostlar”ı ne muammâ söyler.
Yanar perdeler artık;
gece gibi yanar, alık…