Deneme

İNSANLIĞA DAİR – AZRANUR ERCİN

İnsanın alışamayacağı şey yoktur. Ne kadar çetin olursa olsun şartlar, belki farklı sürelerde
olur ama elbet altından kalkılır. Ancak bazı şeyler var ki kanıksanırsa eğer, sonumuzu getirir. Son
günlerde ardı arkası kesilmeyen insanlara bilhassa da kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet, taciz,
cinayet haberleri kulaklarımızda yankılanıyor. Her gün binlerce kadın psikolojik ve fiziksel şiddete
maruz kalıyor ve maalesef belki de sonlarına yaklaşıyorlar.

Önümüzde yaş grubu fark etmeksizin bir kadın grubu olduğunu varsayalım. Onlara: “Hiç
dokunsal, sözlü ya da göz ile tacize uğradınız mı? Bir ortamda kendinizi rahatsız hissettiniz mi?”
şeklinde sorular sorarsanız, parmakları saymakta zorlanabilirsiniz. “Hiç tacize uğramayanınız var mı?”
diye sormak işin kısa yolu olacaktır. İşte bu dünyada kadın olmak… Acı gerçek…
Bu topraklarda herkes üstünde yüklerle doğuyor. Saygıdeğer “El âlem” herkese aynı rolleri biçiyor ve
herkesin uymasını bekliyor. Burada her kadın anne olmak zorunda, her erkek evine bakmakla
yükümlü… Çocukluktan aşılanıyor tüm bunlar aslında: kız çocuklarını bebeklerle, oğlanları arabalarla
büyütüyoruz.

Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz ama hala dünyada toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanabilmiş
değil. Öyle bir yerdeyiz ki uzayın derinliklerini keşfedecek kadar ilerdeyiz ama aynı işe sırf yapan
kişilerin cinsiyetleri yüzünden farklı miktarlar biçecek kadar geri… İnsanlık aynı anda hem ileri hem
geri gidebilir mi?

Kanunlarda her şey gayet eşit ve güzel görünse de sosyal hayatta hatta günlük
konuşmalarımızda bile ayrımı sezebiliyoruz. Neden “Adam olmak” iyi bir şeyken “Kız gibi” dendiğinde
hakaret olarak algılanıyor? Bazen farkına bile varmadan cinsiyetçi söylemlerde bulunuyoruz.
Yasalardaki denklem günlük hayatta dilimize uymuyor.

Her gün onlarca yaşam yitip giderken bazılarımız altında mantıklı(!) bir sebep umuyoruz.
Ayrılmak istemenin bedeli ölüm olabilir mi? Daha vahim vakalarda da yüz göz oluyoruz her gün.
Henüz dünyaya gelmiş masum çocuklar işkence edilmeyi gerektiren ne yapmış olabilirler ki? Ya da
bir sokak köpeği kaldırımda yatarken tekmelenmeyi mi hak ediyor? Canlıların hayatı nasıl bu denli
kıymetsizleşebiliyor?İnsanlar olarak her ne kadar kendimizi hep en üstte görsek de
doğadan,hayvanlardan öğreneceğimiz çok şey var.Başkalarını kendince yargılayıp,katleden insandan
başka çirkin bir yaratık yok! İnsanlıktan nasibini almamış olanlar bugün hala aramızda
geziniyor.Bireylerin hayatlarına,fikirlerine saygı duymayı öğrenmediğimiz sürece kendimizi yüce
görmek son derece anlamsız. “İnsan, insan olmadığı sürece, insanlar insan gibi yaşayamaz.” demiş
Albert Camus. Son derece karışık ama bir o kadar da basit, insan olabilmek. Daha “insancıl” bir
dünyada yaşayabilmek dileğiyle…

Bir cevap yazın