Hikaye

KÖMBE – ZİCAN GÖKSU

Mübarek sabahtan beri hiç durmadı, ıslanmadan bir gelse hayırlısıyla, o kadar dedim ‘şemsiyeni al’ diye, laf dinlemez ne desen boş. Saat kaç oldu, ne yaparlar ne ederler hiç düşündüğü yok, gelsen de zıkkımlanıp toplasam kap kacağı sonra nereye gidersen git, bulmuştur gene kendi gibi ardını düşünmeyen, dalmıştır lafa, bir gün vakitlice gel yemeğini ye, yok anam yok, amaaan benimki de laf, gelse ne yapacak ki karnını doyurup koşacak kahveye, ne yağmur dinler ne çamur, eee taş dizecek az iş değil, verecek çoluğun çocuğun rızkını ona buna, ondan sonra Kısmet dolaşıp dursun kapı kapı, üç kuruş birinden, beş kuruş öbüründen, adamın umrunda mı? Masayı hazırlamalı eli kulağında, birazdan gelir herhal…

Gün gayri tez kararıyor lambalar erkenden yanıyor, yanıyor yanmasına da gelen parası anamızı ağlatıyor, bu adam elektrik faturasını ne yaptı ki, yatırdı mı acaba, onca tembih ettim, keserler valla, insafı yok bunların, kalırız ortada cısçıplak… Şu perdeyi yavaş çekmeyi öğretemedim gitti onca söylüyorum, yarın gün gözüyle bir bakayım, derdi neymiş hele… İkinci kata taşınmışlar galiba, ışıkları yanıyor, kiracı gelecek diyorlardı tutmuşlar demek, çocuk bizim oralıymış, yeni evlenmiş, gençleri tanımam ki, kimlerdendir, anası babası kim ki, neyse tanışırız elbet, insanların gecekondularını bir bir alıp yıktılar, yaptılar koca koca duvarlı ışıl ışıl apartmanları, parası olan geçti oturdu, bize de onları seyir düştü, aha Gülistanlar, sattılar gecekondularını yok pahasına, zavallılar açıkta kaldı, olan bize olur anam, gene kalırız aç açık, kime ne… çocuk kimlerdendir, ne iş yapar, yeni evliymiş, iki aylıkçılar herhal olmasa ne olur ki, zamane gençlerin bulaşık makinesi, çamaşır makinesi herbir şeyi var artık, o eskidendi borçla harçla tek tek mal sahibi olmak, bizi ancak merdaneli paklar, Allahtan o da var, buna da şükür, arada bir tekliyor iyi de sıkmıyor ama yıkıyor ya yeter, ya olmasaydı, kola kuvvet, az yıkamadım gece yarılarına kadar kışın soğuğu, yazın sıcağı kıçımdan ter ata ata, ha babam yıka dur. Çocuklar ufak, ele ayağa dolaşır, neydi o günler amaaan geldi geçti işte… yarın çamaşır yıkasam iyi olur epey birikti ama bu yağmurda çamaşır nasıl kuruyacak, mahalle pazarı da var, hele bakalım yarın olsun.

Bu yağmurda gider mi kahveye, gider valla… benimki de iş, evde kaldığında ne yapıyor ki televizyonun karşısına geçip elinde kumanda horlaya horlaya uyuyor, yatağına yat desem bağırır çağırır, ne hali varsa görsün, görsün de bizi madur etmese…

Yağmur da dinmedi, iyi yağdı mübarek, yağmasa yazın susuz kalırız valla Allah korusun, bağa bahçeye faydası var elbet, domatesin kilosu kaç lira olmuş, bu yaz gözümüz doyası yiyemedik her seferinde yarım yarım aldım bir kilo alamadım hiç, yağsın yağsın iyidir, boşuna dememişler, bereket diye… Yarına inşallah pazar parası bırakır, söylemeden bırakacağı yok unuttuğundan mı, yok işte kâr zannediyor… pazardan lahana alayım, göbeğini turşuya koyarım, yapraklarını şöyle güzelce bir sararım, epeydir yapmamıştım. Ah yavrum İzzet ne çok severdi, gelsin askerden, tencere tencere saracağım oğluma, ana yemeği ne tatlıdır, özlemiştir kuzum, hayırlısıyla tezkereyi alsın, ben neler neler yapacağım oğluma, çok oldu aramadı, biz de arayamıyoruz, nerde olduğunu bilsem aramaz mıyım, dağ bayır kim bilir nerede, ana kurban, kapısında yatarım alimallah ama… canı sağ olsun yeter kuzumun …

Pazardan birer fanila don alsam iyi olacak, hasta olup hastanelere düşsek ayağımızda donumuz yok, üç beş kuruş kenardakilerinden de koydum mu, el içine çıkacak bir parça da üstüme alırım elbet, üstüne gitmeye gelmez bahaneye bakıp para mara vermez domuz, biraz gönül eylemeli, yoksa pazar parası cepten gider… Kızdan da bayağıdır haber yok, soramadım gitti kaç gün oldu, dön dön hiç, ne iş bitiyor ne aş, ne diyecek ki çocuk, on kuruş yardımımız olsa neyse… Hasan’ı işten çıkarmışlardı, çocuk daha ne kadar evde oturacak, zor şimdilerde iş bulmak da evde oturmak da… Oğlanda okula gidiyor, çocuğa üç beş kuruş harçlık bile koyamıyoruz cebine, anca hayrımız kendimize, pazardan oğlana da bir şey alayım, sevinir yavrum. Oğlanı da özledim gidemiyorum ki, o kaynanası olacak kem kem bakıyor insanın gözüne, onlar çıksın çıksın gelsin elinden tutsun getirsin çocuğu… Yarın süt alıp yoğurt yapmalı, sütçü de her seferinde zam mı yapıyor ne, kuruş kuruş arttırdı valla, sütü sekiz kilo alayım, üçünü kıza veririm, gelir alır, köyden gelen kömbeden ayırayım, fukara anam elceğiziynen yapmış kıza da vereyim, sever bilirim, ebesi yapmış tertemiz, afiyetle yesinler… ah kuzummm Aysel’im de çok severdi, kaç yıl oldu gelemediler, çoluğumuzu çocuğumuzu görmüyoruz, gurbette tek başına boynu büyük kaldı yavrum, kıvırcığım okula da başlamış kocaman olmuştur şimdi, hasret kaldık çocuğumuza hasret…

Necla ne yapıyor acaba, kadına da gidemedim bir türlü, ayıp oldu valla, kadının tam hatırını soracak zaman, işten elim varmıyor ki gideyim, gönül koysa yeri, soramadım Nuran’dan haber almış mı, ah kızım ah, arkanı düşünmeden kaçtın gittin, olan anana oldu yavrum, küfür, hakaret, insan içine çıkamadı fukara, it bütün hıncını kadından çıkarmış, vermezsen kızı kaçar tabi, ne yapacaktı, amca oğluna gidecek hali yoktu ya, oğlan biraz safça sanki, sırf Almancı diye kızı vereceklerdi, iyi yaptı valla, iyi yaptı da… adamlar laf mı dinliyor. Aha bizim Aysel’i bibisinin[1] oğluna verdik de ne oldu, Almanya’larda biçarem yalnız kaldı, o bibisi olacak az domuz değil, kaynana olmaya pek hevesliymiş, biliyordum onun ne nemrut olduğunu ama anlatamadım, ablamda ablam, hııı al sana abla, gördün mü ablanı, el olmasın bizim adamımız olsun diye verdin gül gibi kızımı, insan çocuğuna kıyar mı, ne diyeyim senin aklına… Bulaşığı toplar giderim Necla’ya, iki laflarız, eli boş da gidilmez şimdi, kömbeyi sever bilirim birazda ona koyarım.

Uyyy anam bu ne şiddet, nasıl gürleme o, valla dibi delindi bunun, bu yağmurda kahveye mahveye gitmez, akşam yatar gayri televizyon karşısında, yerinden kalkmaz, bağırır çağırır durur, Necla’ya söyleyim onlar gelsinler Hıdır’la otururlar, bir kek çırparım, kömbede çıkarırım, yoğurt, yumurtaaa, biraz da un, hııh, tamaaaam, yemek yiyene kadar olur…

Nerede kaldı bu adam ya, iyice merak ettim valla, sabah öksürüyordu kesik kesik, üşütmüş herhal, dinlemez ki az iç diyorum şu zıkkımı ama yok, bildiğini okuyor, eli kulağında ha geldi ha gelecek, iyice acıkmıştır, zıkkım yiyesice… Yağmurda kötü, şu bizim sarı da epeydir görünmüyor, şuraya sığınacak bir yer yapayım dedim de razı gelmedi, neymiş, ‘heee, bir ite dam yapmadığımız kalmıştı, biz sığdık da it kaldı…’ ite gurban ol, Allah’ın yarattığı değil mi?.. kapıda bacada görünce ‘sarı kızım’ demeye kalmıyor geliyordu, yok başına bir şey gelmiş olmalı, hayvan bir yerde ölüp kalmasın, belediye zehirliyormuş, yazık değil mi, herkes bir tuhaf oldu, sana ne zararı var, kapılarında bacalarında onlarla yaşadıkları günleri unuttular, vereceğiniz bir kap yemekle bir tas su… çanağına yemeğini koyayım belki gelir.

Ahaaa işte benim ‘sarı’ da geliyor, şemsiye de almadı, iyice ıslanmıştır şimdi, yazık, bayağı ıslanmış, surata bak düşmüş yine, her gün aynı, sokakta gül oyna, eve gelince bir karış surat, amaaan keyfi bilir…

 

“Sofra hazır, hadi yemeğe…”

[1] Bibi: Babanın kız kardeşi, hala.

Bir cevap yazın